Varlığıyla sakinlik ve güven aşılıyordu. İhtiyacın olan şeyler sadece bunlardı belki de…

Genç kızın en ufak olaya dahi yüklediği anlamlar yüzünden kalbi paramparçaydı.

Bu adamsa, işini bilen ve titizlikle icra eden bir doktormuşçasına kızın yaralı gönlünü tedavi ediyordu.

Korkudan kasılıp kalmış yüreğine, sakinlik ve güven aşılıyordu. Genç adamın her bir sözü, kızın, tozlanmış akıl kütüphanesine doğru yol alıyordu sanki…

Kız bu sihirli sözleri her duyduğunda, korkudan buz kesmiş yüreği can buluyordu sanki…

Genç adam, kızın yaşadıklarının tamamını olmasa da, bir kısmını ve yaşadığı sorunların çözümü için izlenmesi gereken yolu çiziyordu genç kızın kafasında…

Genç adamın ağzından dökülen sihirli sözcükler sanki birer yol oluyorlardı, huzura doğru…

Bu huzurun bir şekilde bozulacağından endişelendi genç kız, kalbini yine endişe bulutları kaplamıştı.

Endişe dolu, şüphe dolu, güvensizlik dolu yanı yeniden alevlenmişti.

Bu alevler kızın yüreğini kıskıvrak yakalamıştı... Ve kızın yüreğini cayır cayır yakıyorlardı...

Genç adam, karşısında onu ilgiyle dinleyen kızın yüzünde beliren kederli ifadeyi fark etmişti.

Onu dinliyor gibi görünmüyordu, ne olduğunu anlayamadı.

- Nedir seni hüzünlendiren? diye sordu. Kız bu genç oğlanın bu sözü ile birazcık olsun kendine gelmişti...

- Bana öğretilenlerle, aklımın söyledikleri arasında sıkışıp kalıyorum bazen dedi.

- Nedir sana öğretilen?

- Katı bir eğitim ile büyütüldüm. Acımasızlığın hüküm sürdüğü, uyulması imkansız kurallar, daha kim olduğumu bile bilmeden zihnime kazınmıştı.

Adımdan önce cehennemden korkmayı öğrendim diyebilirim.

Bu kuralların detaylarını sormanı istemiyorum. Çünkü bunları açıklamak bile aklıma çok gülünç geliyor. Ancak az buçuk tahmin edebildiğini düşünüyorum.


Genç adam başını onaylarcasına salladı.

- Ben de İslam dinine mensubum, küçüklüğümden beri merhametin ve iyi kalbin değeri anlatılarak büyütüldüm. Kaba ve katı kalpli olmaktan hep menedildim. Ama yine de bahsettiğini anlayabiliyorum. Hoşgörü olmayan her yer insana zindandaymış gibi hissettirir dedi.

Beni anladığını söylemesi iyi hissettiriyordu. Beni bu düşüncelerimden dolayı yargılamadı ve sırf düşüncemi ifade ettiğim için suçlu pozisyonuna düşürmedi. Çıkmazda hissettirmedi. Böyle olması iyi hissettiriyordu evet, ama kalbim bu yaklaşıma alışık değildi ve karşısında duran bu huzur veren adamla önüne görünmez engeller çekmeye çalışıyordu…


Selim, sanki aklımdan geçeni okurcasına bir edayla;

- Kalp alışık olmadıgı zaman yadırgar, bundan daha normali olamaz zaten. Ancak kalbin bu buhranına kapılmak gözün önündeki iyi şeylerin kaçırılmasına neden olur. Bunu başarabilmek de hem kalbin hem insanın soylu bir zaferidir.

Genç adamın bu motivasyon dolu sözleri genç kızı yüreklendirmişti. Kalbini hep alıştığı şüphe ve endişe denizinden kurtarıp, gemisini daha sakin bir yere çeken kaptan gibi huzura ve dinginliğe demir atmalıydı.

Selim, kızın gözlerinin içine şefkatle bakıyordu. İlk kez, onu hoşlandığı güzel bir genç kızdan ziyade, kaybolmuş, kurtarılmak için bekleyen küçük bir kız çocuğu olarak görüyordu. Ona ellerini uzatıp çekip alabilseydi keşke, bu simasına kara bulutlar düşüren bataklıktan…

Ama elinden bir şey gelmezdi, ona ancak sevgisini verebilirdi...