Bizi anlasınlar istemiyoruz, bizim hissettiklerimizi hissetsinler istiyoruz. O yüzden arkadaş ediniyor, sevgili olunuyor, hatta evleniyoruz. O canım cicim ayları geçince de çocuk yapıyoruz. Sen de yapacaksın bir tanem, sen de anlaşılmak ve sevilmek isteyeceksin sevgili kardeşim. Ama acı gerçeği söylemek bana düşer: Asla kimse senin ne hissettiğini hissedemeyecek.
Aslında hisler hep aynı, olaylar farklı. Ama kar tanelerinin bile desenleri farklı iken gözyaşlarımızın ne kadar aynı olduğunu söyleyebiliriz ki…

İnsan diyorlar, çok acayip bir varlık, dünyanın hakimi ama kendinin kölesi.

Bence de çok acayip bir varlık ama hüngür hüngür ağlayabildiği için. Peki neden böyle ağlıyor biliyor musunuz, veya kahkahalarla gülebiliyor? Çünkü hislerinin farkında. Üzüldüğüne üzülüyor, mutlu olduğu için mutlu oluyor.

Arkadaşlarım arardı çoğu zaman (Artık az aramaları gerektiğini anladılar.). Onlara hep derdim “evet, sıkıntın var, bu durum gerçekten acı veya çözümü yok ama üzüldüğüne üzülme, canın sıkkın olduğu için canın sıkkın olmasın, sadece o anı yaşa. Kötü bir an, boktan bir an, lanet bir an ve belki zaman (saatler, günler, aylar) ama onu içselleştirme. Yaşa amk işte. Üzül, ağla, zırla, ara, konuş, hatta anlamadığımız için sinirlen, bağır, çağır, kır, sonra pişman ol evet ama pişmanlığına da pişman olma.”

İnsan hislerinin farkında bir varlık fazlasıyla. Bu çözülecek bir şey değil, olan bu. Bütün canlılar gibi doğuyor, büyüyor ve ölüyor ama sadece bu değil hayat. Evren gibi genişliyor, her gün büyüyor, farklılaşıyor; aynı Ahmet, aynı Ayşe olmuyor.

Yapmak istediğiniz bir şey mi var, uğraşın. Muhtemelen yapamayacaksınız, size açık söyleyeyim. Ama bunu yapmaya çalışmak, denemek kadar yaşamda anlamlı başka bir şey yok. Size avuntu veremem, cesaret veremem, teselli veremem. Tek verebileceğim kendi hissettiklerim, deneyimlerim... Bende böyle oldu, hala da oluyor. Peki ne mi oldu? Bir bok olmadı. Ama olması için uğraşmak benim için değerli. Senin için de olsun. Ama sen benim umurumda değilsin, bilesin ve ne yazık ki bir başkası değil…

Senden sadece sen sorumlusun. Ama bu demek değil ki sürekli doğru yol da gideceksin. A bebeğim, o sürekli doğru yolda gidenleri de gördüm. Paran varsa doğru yol güzel, kolay ve teşvik edilebilir. Ama bebeğim paran yoksa -hele bu ülkede- ne bok yersen ye, yanlış değil. O yüzden hata sandıkların senin hataların değil. Belki o çok sevdiğin dedelerimizin, belki o çok sevdiğin babalarımızın hataları…

Biz de öğreneceğiz ama onlardan farklı olarak bir şey yapabiliriz. Öncelikle hatalarımıza bakabiliriz, sonra onları yapmamaya değil belki ama daha az yapmaya odaklanabiliriz. Sonra da o yukarıda dediğim sevdiğin veya seveceğin şeyi bulup denemen… Ne olduğu hiç önemli değil… Bak… Gör… Dene… Pişman ol… Belki tekrar yap… Yine pişman ol… Daha güzel pişman ol…

Hepimiz öleceğiz be yavrum… Çok da şey yapma… Ama bazen çokta şey yap… En azından yaşadığını hissedersin.

Bugün hissettiğim gibi… Ve yarın yine öleceğim gibi…