Farkında olmadıklarımız aslında bizim normalleştirdiğimiz olgular olduğunu fark ettim. Ne çok normalleştirdiğimiz şey varmış bu hayatta... Etrafımdaki insanların mesela “Neden iki ayağımız var?” diye sorduğuna şahit olmadım. Kuşların neden kanatları olduğu ve uçma görevlerini yerine getirdiklerini de sormuyoruz. Kuşlar uçarken de bunun farkında değildir kanaatindeyim. Sadece kuşlar değil tabii ki. Hayatta anlamlandırmak yerine normalleştirdiğimiz çok şey olduğu aşikar.


İnsanlara yaklaşımlarımız değişken. Yakınlarda keşfettiğim “insula” terimi ilgi çekici gözüktü gözüme. Sadece gözüme farklı gelen bu değildi geçen zamanın azizliğinde. Normalleştiremediğim bazı olgulara karşılık görmezden gelmemi geliştiren yeni şeyler deniyorum. Görmezden gelemediğim zaman içimde olan sesten dışımdaki benliğe doğru bir endişe hakim. Bu olguları içimde taşımak yerine paylaştığım vakit de aslında normalleştiremediğim için sanırsam tuhaf gözlerin hedefi olarak kendimi görüyorum.


İçsel çatışmaların bol olduğu uzun bir dönemden geçiyorum. Geçenlerde yakın bir arkadaşım “İnsanlara göre şekillenmek ve insanları memnun etmek zorunda değilsin. Kendini insanlar için değiştirme.” diyerek aslında beni sanki bir sorumluluktan kurtarmış gibi hissettim. Bunu belki sizler de düşündüğünüzde iyi hissedebilirsiniz. Ne karmaşık canlılarız ama? Son zamanlarda insanlara gerçekten “Nasılsın?” kelimesinin sorulmadığını da anladım. “Nasılsın” diye sorduğum zaman sanki verecek cevapları yokmuş ya da normalleştirilmiş şekilde kullanılan kalıp cevaplarla geçiştirmeye çalışıyorlarmış gibi davrandıklarını hissettim.


İçsel sorgulamalarımın katlanılmaz hale geldiği bu saatlerde herkes ve her şeyden uzaklaşıp bu satırları yazıyorsam seni özlemişim. Uzun zamandır görüşemedik Ecem. Yoğun bir dönem, kendi içinde verdiğin savaşın kurbanı olarak gitmemeye çalışıyorsun. Bu hayatı bir o kadar sanki sen kendine zorluyorsun. Keşke zihnin şu anda dinlediğin keman kadar naif olsa.


Artık içsel olarak şeffaflığı reddediyorum. Biliyorum, bu benim için daha kolay, en yararlı kaçış olacak. Verecek hesap, açıklayacak dert, güvenecek kimseyle beraber hayatı yeniden keşfetmeye karşı, kendime aldığım nefese dair borçlu olacağım ve değerini asla kaybetmeyeceğim azizliğine uğradığım zamanı diliyorum kendime. Gözlerimi biriken yorgunluğa karşı kapattığımda notalara karışan sakinliği diliyorum.


Normalleştiremediğim benliğime “geç bunları” dediğim anları, haykırarak çıktığım yolculukları, uykumda beni bırakmak istemeyen bilincimle şekillendirdiğim dünyamı, söylem ve ricaları, istek ve arzuları, nefret ve iyimserliği, en derinde bulunan ücra noktalara sesleniyorum. Kayıp melodilerde karışan ruhunu keşfe çıkmanı varlığını hatırlamanı isterim.


Sevgili içimde olan ses ve dıştaki ben…