Bir sonraki nefesin gelmesini beklemediği gibi hayatın gelmesini beklemiyordu.
Işık saçan benliği karanlığı açıyordu ve hiç de öğretici değildi tanık oldukları. Tek gözü kör kalmıştı. Sahi, dayanamamıştı gördüklerine. Karanlığı açmak da değildi amacı, sadece görmemekti.
Bedenindeki deri ona yük oluyordu ve bu yüzdendi etlerini koparışı.
Baktığı hiçbir karanlık tatmin edemiyordu hiçliğini ve kıyas dahi yapılamıyordu gözlerini açtığındaki karanlıkla. Sana kim öğretti uslu çocuk olmayı? Hangi olasılıkta uslu olmak iyi bir şeydi?
Nefesi takılıyordu boğazına ve tüm bedeninde yayılmasına izin vermiyordu hiçliği. Gökyüzündeki ışıklardı kimseleri ve hayal kurmaya izini yoktu.
Bedeninde ışıklar kilitliydi. Diz kapakları yürüme görevini üstlenmemişti. Bunun kendiliğinden olması gerekmiyor muydu?
İçimdeki çocuk, dışarı çık. Sen büyümüyorsun, sadece azalıyorsun. Senin cinsiyetin de alınmıştı. Sana kimlik olan her şey ışıklarınla birlikte kilitliydi. Sana tahammüller ektim dışarı çıkınca alırsın diye.
İçimdeki çocuk, ışıklarımı serbest bırak. Sana verilen karanlığa çok alıştın. İğne ucu kadar ışık aydınlatamıyordu karanlığını ve sen zaten bunu göremiyordun.
İçimdeki çocuk, nefesimi serbest bırak. Ben seni sürükleyemem artık.
Diz kapaklarını onarıyorum.
Sen kimden geldiğini biliyorsun ve her şeyi hatırlıyorsun. Gözlerini kör etmek sana zaman kazandırıyor.
İçimdeki çocuk, senin bir ruhun var ve o burada benimle.
Her gece ölüme yatıyorsun.