Doğan Cüceloğlu “İçimizdeki Çocuk” adlı kitabında der ki: “İç dünyasıyla ilişkisi kopan insanın, yaşamın en önemli enerji kaynağıyla ilişkisi kesilmiş olur.’’ Çoğumuz iç dünyamıza temas etmeden bu kaynaktan mahrum kalır, hayatın koşuşturmacasında kendimize çeşitli meşgaleler buluruz ve onlara tutunarak kendimizi iyi hissetmeye çalışırız. Halbuki tam bir iyilik haline kavuşabilmemiz için içimizdeki çocukla barışmamız gerekir. Bu sayede güçlü ve zayıf yönlerimizin farkına vararak içimizdeki yaratıcı potansiyeli ortaya çıkarabiliriz.

Ailesi tarafından sevilmemiş, temel gereksinimleri karşılanmamış, şefkatin sıcaklığını hissedememiş bir çocuk gördüğümüzde ona umut olmak için hepimiz çabalarız elbette. Peki kendi çocuk tarafımızın bu ihtiyaçlarını görebiliyor muyuz? Kendi çocuk tarafımızın yaralarına, giderilememiş ihtiyaçlarına kulak verebiliyor muyuz? Kendimizi keşfedebilmemiz adına benliğin özüne ulaşmak ve onunla yüzleşmek oldukça zordur. Fakat hiçbir nesneye ya da varlığa ihtiyaç duymaksızın kendimizi değerli hissedebilmemizin yolu da bu bağlamdan geçer. Daha fazla para, daha yüksek mevki, daha çok başarı ve her zaman daha fazlası... Ne yazık ki içimizdeki boşlukları doldurmak adına ihtiyaç duyduğumuzdan çok daha fazlasını istiyoruz ve değer algımızı da buna göre şekillendiriyoruz. Tüm bunlardan kendimizi ayrıştırdığımızda kendimize bakınca ne görüyoruz? Çocuk tarafımız yetişkin tarafımızla bağlantılıdır. Gereksinimleri karşılanmamış, kırılmış, incinmiş ve duyguları yok sayılmış çocuk tarafımız; farkında olmasak da yetişkin tarafımıza seslenir ve duyulmak ister. Ne büyük yanılgıdır ki o sese kulak vermek yerine dış nesnelerle bağ kurarak ihtiyaçlarımızı gidermeye çalışmayı ve iç sesimizi bastırmayı tercih ederiz. Örneğin sosyal medyada yüzlerce beğeni aldığımızda kendimizi iyi hissederiz çünkü başkalarının takdirini kazanabildiğimiz sürece özel ve değerli olduğumuza inanırız. Ya da başkalarının hayatına dokunabildiğimiz, başkalarına faydalı olabildiğimiz kadar iyi ve sevilmeye değer olduğumuzu düşünürüz. Oysaki içimize dönüp acılarımızla, travmalarımızla, deneyimleyemediğimiz ve eksikliğini çektiğimiz tüm duygularla yüzleşebildiğimizde hiçbir sıfata ihtiyaç duymadan değerli olduğumuzu hissederiz. Bu bilince ulaşabildiğimizde kendimizle barışırız ve diğerlerini sevmeye başlarız. Başkalarına iyi gelmenin yolu kendini iyileştirmekten geçer.

Peki siz öz benliğinizi keşfedebilmek ve ışık saçmak için iç sesinize kulak verebiliyor, onu duyabiliyor musunuz? Dinginliğe ve huzura erişmek, iyiliği çoğaltmak için içinizdeki çocuk sizi bekliyor. O sesi duyabiliyor musunuz?