Çocukluğumda yaşadığım travmalar bir bir dökülüyor salkım saçak şu anımda. Meğer ne kötülükler edilmiş bana da farkında bile değilmişim. Hayat işte, 25'imden beri tattırıyor bu travmaların acı meyvelerini. Çocuğum lan çocuğum, ne kötülüğüm olabilir size, çevreme; bu dünyaya gülümsemekten başka ne yapmış olabilirim ki bana bunları reva gördü insanlar.


Ailecek toplanırdık çekirdek ailemden tutun da amca, hala, dede, babaanne, kuzenler. En mutlu bendim yemin ederim, seviyordum böyle kalabalıkları, ses gürültü olmasını. Boy boy, yaş yaş insanlar. Ama ben konuştuğumda "Sen sus, sen otur, sen kalkma, sen oynama, sen gelme." dendi hep. Bunu da en çok yapan BABAMDI, şaka değil gerçekten babamdı. Garip anam, dertli anam da ona kızar, çocuğun özgüvenini kırma benim oğlum da oynasın benim oğlum da gezsin derdi.


Zamanla büyüdük ergen olduk, liseli olduk, üniversiteli olduk, derken hata yapa yapa, insanları kıra kıra, ortamda bozula bozula öğrendim her şeyi, evde bir şey öğretilmedi ki. Anca para mevzusu anca düzensizlikten şikayet. He ben de sütten çıkmış ak kaşık değildim tabii ki. Yaramaz bir çocukluk geçirdim, kaşım yarık, kafamın arkası yarık, dizim yarık, bileğimde 8 dikiş. Yapma etme, demekten bıktılar ben yapmaktan bıkmadım ama çocuğum işte aklım mı eriyor, ben de iyi bir halt yediğimi düşünüyordum. İşte bunların sonucunda bu travmaların acısı şimdi şimdi çıkıyor. İnsanlara kızıyorum, adaletsiz olmalarına, "Ben çok acı çektim, sen de öyle öğren." demelerine, en önemlisi vicdan duygusundan yoksun bu kadar insanın bir arada bundan rahatsız olmadan yaşamasına ve birbirlerine "Ya sen yanlış yapıyorsun bak bu böyle olmaz." demeden gün geçirmelerinden bıktım. Yaşadıklarımı, hissetiklerimi ve buraya yazdıklarımı sadece ben biliyorum.