Üniversiteye gittim, 2 sene evde kaldım tabii, yemek yapmayı da baya baya öğrendim. Hayat müşterek; bulaşık da yıkıyorum, temizlik de yapıyorum, fatura da ödüyorum. Sorumluluklar arttıkça hem tecrübe kazanıyorum hem de hayata adapte oluyorum. Üniversite acısıyla tatlısıyla bitti ve eve döndüm. Herkesin gözü üstümde, “Enes şimdi ne yapacak?” bakışlarını ve sessiz soruları hissedebiliyorum. Tek nazım da anneme geçiyor. Kayısı rengine çalan bir masamız vardı. Anneme, “patates bu renkte olsun, yumurta kayısı gibi olmazsa sofraya oturmam, kahvaltıdan/yemekten 15 dakika sonra sade sütlü kahve içmezsem başıma ağrılar girer." diye diye kafasını şişirdim 5-6 ay. O arada 1-2 işte çalıştım kendime bakayım diye. Sonra bir gece düşündüm; ben dedim askere gideyim, 12 ay yapar gelirim dedim. Söyledim aileme, ben gidiyorum dedim. Acemi birliğim Çanakkale. Girdim içeri. Kaydımı yaptırdım. Önüme anket koydular, bir baktım ki ne göreyim! Bu birlikte cezaevi askeri yetiştirilmektedir. Aha dedim Enes, şimdi ayvayı yedin oğlum. Hadi yaramazlık yap, hadi annenden istediğin kahvaltı gelsin önüne ve arkasına da kahve, hadi yiyorsa yap dedim. Yaptım mı? Hayır tabii ki. 60 günde mum gibi oldum. Tabii asla ve asla efendiliğimi ve saygımı üstlerime karşı asla bozmadım. Usta birliğim açıklandı, Mersin/Tarsus. Cezaevinin kapısından girdim. Dışarıda başka bir hayat, içeride başka bir hayat, ben ise iki hayatın arasında yarı mahkum yarı asker olarak merhaba dedim. İşte hayatımın dönüm noktası oraya girdikten 1 hafta sonra tam olarak başladı. Özgecan Aslan olayıyla tüm Türkiye şoka uğrarken benim bundan haberim yoktu. Çünkü rahmetli kızcağızın cenazesinden görülen davasına, şeref yoksunu katilin koluna girip mahkeme salonuna götürürken dışarıda olanlardan hiç ama hiç haberim yoktu. Ailem de dahil. Abartmıyorum en az 3 ay boyunca her gün 1 öğün yemekle durdum. Gördüklerim ve duyduklarım, geçmişte olan tüm keyfimi, neşemi, mutluluğumu aldı ve derin düşüncelere götürdü. Kimse ama kimse böyle bir can vermeyi hak etmiyor. Annesinin feryatları, babasının sessiz çığlıkları hala daha gözümün önünde. İnsan kalbim kırıldı der ya hani. Benim öyle olmadı. Bütün uzuvlarım parçalandı, kalp yanında hiç kaldı. Herkese insan gözüyle bakarken birden bütün bakış açım değişti. Düşündüm, hak edene hak ettiğini yerinde ve zamanında teslim edeceksin dedim. Ödül de olsa ceza da olsa bu böyle olmalı dedim. Kim için ne için nelerden vazgeçiyoruz, madem adalet sağlanmıyor, o yüzden kendimizin ve çevremizin adaletini ben sağlamalıyım dedim. Ne kaybederim? İşimi mi? Paramı mı? Dostumu mu? Çevremi mi? E kaybedeyim. Ben vicdansız olduktan sonra, adil davranmadıktan sonra para pul, şan şöhret bende olsa ne yazar?