alacakaranlıkta tütsülenmişti bedenlerimiz,

dumanında kenetlenmişti.

hayat pınarından seraplar filizlendi yataklarca.

geceyi keskin bir uğultu böldü o an...

sırtını döndü iki nahoş ruh, ansızın koptu ayrılık.

biri yerin yedi kat altına, metruk bir arafa savruldu.

diğeri yeryüzünün uçsuz bucaksız hengamesine karıştı.

şimdi zamansız ve apansız, arayış içinde yalpalayan iki boş ceset...

bir avare gibi dolanıyor kuytuları,

asla kavuşamamak üzere…

bu, tanrılaşması gereken bir aşkın düşümü dizelere.

hakkını veremedik nice gecelerce,

sızlıyor...

günler akıntıya kapılıyor.

kalbim ise anbean bir histeriye direniyor.

artık donuk bir perdeye sarıyorum tüm ruhumu.

hiçbir ateş ısıtamaz artık bu cesedi.

hiçbir düş yeniden yeşertmez yitirdiklerimi.

sahi, hiç arzulamam yandığım yere çekilmeyi

ve artık gömdüm umudu bir mezarlığın arka bahçesine,

bundan böyle,

kıramaz esaretini.