Bölüm 2


Sonbahar yaprakları gibi dökülmüş ve solgun, gözleri, elleri, her şeyi farklı.


#


Rüzgar hızını arttırıyordu, üstümdeki palto havayla büyük bir zıtlık oluşturmuş durumdaydı. Düğmelerimi ilikledim, denizin  yalancı maviliğine  hayran hayran baktım bir süre, iyice ağrıyan ayak bileklerim oturmam gerektiğini fısıldıyordu. Unutulmuş bir bank ilişti gözüme, sanki etrafta insan varda benden önce oturacakmış gibi hızlıca oturdum banka.


Ah be, kimse de yokmuş benden başka!


Yalnız, bir çiçekçi!


"Dur!" benden bağımsız çıkan sesim ürküttü zavallıyı. Sesini çıkarmadan bekledi.


"Çiçek, çiçekleri ver bana!" elindeki sepeti uzattı, elim cebime gitti 2 metelik vardı uzattım kadına. Sesini çıkarmadan devam etti yoluna.


Gül, lale, leylak... Nasılda solmuşlar? Hiç mi su vermediler size?


Vermemişler , hepsini geçtim nasılda kıymışlar canınıza, koparmışlar dalınızdan!


Sepeti indirdim yanıma, elinde pamuk şekerler olan bir adam geçti bir müddet sonra durdu ve döndü, 2 pamuk şeker bıraktı sepetime. Yoluna devam etti.


Bir martı! Denize yaklaştı iyice, olacaktı canından sanki ama yok! Yaşayacağı günler varmış daha tekrar yükseldi semaya.


Sahi ne zaman hareket edecekti tren? Yoksa ufaklık haklı mıydı? Gideceği yok muydu?


Kim bilir belkide yolcusu yoktu.


Nasıl gitsin yolcusuz bir tren?


Başımı kaldırdım semaya sahi vakit gelmiş miydi? Sepetteki çiçekleri aldım birer birer hediye ettim denize, çok sevindi birden dalgalarını yükseltti, mutluluğunu izledim bir süre sonra, sonrası yok işte... İki üç yolcu alan tren bir anda rayları hareketlendirdi. Koştum, yetişemedim...


Trende gitti, denizin dalgalarıda ve üzerimdeki paltoda... Pamuk şekerler?! Ah işte orada duruyorlar fakat artık önemi kalmadı onlarıda orada bıraktım.