Çağ, sıkıntı ve garabet kokuyor. Biz, kahroluyoruz. Kahroluşumuz inanmaya sevk etse de bizleri, saf iman da nihayetinde yalancı umutları öldürüyor ve dünyanın çok da güzel bir yer olmadığı inancını pekiştiriyor.


Neden yaşar ve neden ölür insan? Soru bu. İnsan, kendisine tayin edilmiş asil ıstırabın çekiciliği altında ezim ezim ezilirken, ruh, bu soruyla iştigal ediyor. Sancıyla, ağlakça. Ancak esaslı bir çaba gerektirir bu soru. Mesela, hangi insandır bu yaşamaya mecbur bırakılan? -Haşa! Dilerim bu sözüm O’nu üzmesin.-


Kulak zarlarımdan zerk edilen bir müzik beni esrikleştirse de henüz bu cehennemi bir tablo olarak tahayyül etmeme ve bu soruyla uğraşmama engel değil bu sarhoşluk. Kendi çizimim, el becerimin pek de elvermediği bir hayali tablodan bahsediyorum? Bir tarafta sanrılardan müteşekkil, hazlarını değer yargılarından üstün gören, acınası insan; diğer tarafta ise saf acılara erişmiş trajik ve diğerine nazaran, belki de daha çok acınası olan insanın resmedildiği, insanoğlunun, haklı olarak ikiye bölündüğü devasa bir tablo.


Tabloda, sol tarafta duran insan, bir miktar mutluluk belirtisi sunuyor, ilk bakışta. Aynı zamanda yeniden o insan, ironik bir biçimde büyük dertleri olduğunu söylüyor ancak avuntular ile öldürülen dertlerin, büyük olmadıklarını bilmiyor.


O, bir şeydir. Onu tarif eden nihai tanım budur veyahut bu tanımdan da yola çıkarak denilebilir ki yalnızca bir şey olarak tanımlanabilendir, o insan. İğrenç, acımtırak ve kendileri gibi olanlar arasında dile gelen aşağılık bir sıfat biçiminde denilebilir ki, namussuzdur, o. Onun ruhsal dereceleri veya derekeleri mevzubahis olmasa da şu an, neredeyse hepsi, aynı manada böyledir ve böyle olmaya da eğilimlidir.


O, Sartre’ın deyimiyle, bu dünyaya atılmıştır sanki. Yüksekten, erginliğe erişmiş ruhların arasından. Küçük insandır, alt-insan veyahut o. Öfkesi, fanatikleşmiş ideolocyaların silahıdır ve esasında arzularını da fanatikliğin unsuru olan, akılsızlık ile tatmin eder. Tatmin olmak için öldürür kendileri gibi olmayanı ve düşmanlığını mezar taşları ile pekiştirir çoğu zaman.


Kısacası o insan sıradan, bayağı, sığ, nondramatic ve putatapardır. Putları, henüz tatmin edilmemiş arzuları ve "mamon"dur. Dikkat edilirse görülecektir ki dualarının içyüzünde dahi, dilenilen şey para ve daha çok doyurulmuş hazdır. Yalnızca, çağlar boyunca değişmez bir kural olarak, yüce ruhlu kimselerin bu tür insanlardan kaçmayı arzulamaları dahi, tablonun sol kısmına iliştirilmiş ve asalakça gülümseyen bu insan türünün iğrençliğini gözler önüne sermektedir.


Kendisiyle yaşamak zorunda bırakılan aşağılık insan!