İletişim, karşılıklı birbirini doldurmak üzere bekleyen iki kap gibidir. Çoğu zaman sessiz olan taraf dolduruşa gelir. Sesi gür çıkan ise akıtan olur karşıdakine. Burada mesele haklı haksız olmak değil, kendini haklı ya da haksız çıkarmak için gösterilen çabadır. Bu çatışma halinden güzel şeyler de doğar elbette; kendini bulmak gibi. İçimizde anlamına vakıf olmadığımız duygular kaybolup sonra bulmaya yönelik arayışın sonunda sığınılan limanımız olur bulduğumuz. Bu çatışma halinin iyi tarafıdır. Sürekli çatışma haliyle gelen değişim süreci hayatın kanunudur bunu inkâr edemeyiz elbette. İşin öngörebilir tarafı nasıl olur peki? Yani değişime maruz kalmadan evvel onu fark etmek bir maharet mi yoksa herkesin yapması gereken bir şey mi? Ya da bu sadece belli zihinlere bahşedilmiş, yaşamakla kalmayıp yaşamanın üstüne düşünenlerin çabası mı? Bunun maddi manevi karşılığı, düşünülenin hayata geçirilmesi anlamında farkındalığın karşılığı olarak bunları buraya şu an yazmak oluyor. Yazmak, yazgının nerede başlayıp nerede bittiğine dair bir umut, bir arayış… Bu da iyi bir şey. Kendinle karşılıklı kurduğum iletişim. Dolan da sen, dolduruşa gelen de sen. Dışarıdan görülenin içeride öğütülmüş hali daha mutluluk verici oluyor böylece. Belki de tek kaçamağımız bu.