Kökenleri 1500’lü yıllara dayanan feminizme, toplumlar boyunca erkek egemen yönetime maruz kalmış ve söz sahibi olamamış kadınlar sahip çıkıyor. Bu yüzden feminizm erkekler tarafından erkek düşmanlığı olarak tanımlanabiliyor. Aslında feminizm temelinde cinsiyet eşitliği görüşünü benimsiyor.


Bu dünya şartlarında, kadın olarak bir şeyleri başarmak zor olabiliyor. Bir yerlere gelebilmek için, söz hakkımız olabilmesi için erkeklere göre çok daha fazla çaba sarf etmemiz gerekebiliyor. Bu yolda cinsiyet eşitliği için, kadınların hiçbir engele takılmadan erkeklerle aynı koşullarda kendini geliştirebilmesi için farkındalık yaratmış birçok kadın var. Biz ne zaman cinsiyet engeline takılsak bize güç verecek, bize yol gösterecek kadınlar var. Bu yazımda size üç farklı döneme ait üç farklı feminist kadından bahsedeceğim.



Mary Wollstonecraft (1759-1797)


İngiliz yazar, filozof, kadın hakları savunucusu. Feminizmin annesi Mary Wollstonecraft.

Mary Wollstonecraft, dönemin gerektirdiklerine karşı çıkan bir görüşe sahipti. Aile hayatındaki davranışlarıyla da bunu gösterdi. Annesi, babası tarafından şiddet gördüğünde annesine sahip çıktı. Kız kardeşi, evliliğinde problem yaşadığında boşanması için onu cesaretlendirdi. 

Ailesi, geçimini çalışarak değil, evlenerek bir erkeğin üzerinden sağlaması gerektiğini söylediği için evden ayrıldı. O dönemki kadınlar hangi işlerde çalışabiliyorlarsa hepsinde çalıştı. 

Kadınların rasyonel eğitim görebilmesi ve meslek sahibi olabilmesi için Kızların Eğitimi Üzerine Düşünceler adlı eserini yayımladı. 

1786’da yazdığı; evliliğin ataerkil bir kurum olduğu, kadını sevgisiz bir ilişkiye ve mutsuz bir hayata mahkûm ettiğini söylediği kitabı Mary: a Fiction 1788’de yayımlandı. 

Takvimler 1790’ı gösterdiğinde İnsan Hakları Savunması isimli yazısını yayımladı. Bundan iki sene sonra, o dönem kadın haklarının açık ve dolaysız bir şekilde ilk defa savunulduğu, ilk feminist eleştiri özelliği taşıyan Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi adlı eseri yayımladı. Bu kitabında erkeklerin mantık ile hareket eden kadınların ise duyguları ile hareket eden insanlar olarak görülmesini eleştirdi. Kadınların tek önemli olan özelliğinin dış görünüşü olmadığını savundu. 



Halide Edip Adıvar (1884-1964)


Osmanlı'nın yıkılışı ve Cumhuriyet‘in kuruluşuna tanıklık etmiş, kadın hakları öncülerinden biri olan yazar, siyasetçi, akademisyen ve öğretmen. İlk kadın onbaşımız Halide Edip Adıvar.

Kızlar için okullar açılması amacıyla Tanin Gazetesi'ne bir yazı yazdı. Bu yazısından dolayı ölüm tehditleri aldı ve bunun sonucunda hayatının bir kısmını yurtdışında geçirdi. Yurtdışında birçok konferans verdi, İngilizce eserler yayımladı.

Türkiye’ye geri döndüğünde kadınların aile-iş-sosyal hayat üçgeninde yer alabilmesi için Türk Yurdu Dergisi'nde yazılar yayımladı. "Feminist Eser" olarak adlandırabileceğimiz Seviyye Talip romanını yazdı. Kadınların haklarını ve statülerini korumak amacıyla Osmanlı Kadın Hakları Savunma Derneği'ni kurdu. Beyrut, Lübnan ve Şam'da kız okullarının açılmasına öncülük etti ve bu okulların müdürü oldu.

Yurtiçinde ve yurtdışında yaptığı faaliyetlerle Türk kadınının temsili haline geldi. 



Şirin Tekeli (1944-2017)


Şirin Tekeli, kısa bir tabir ile hukukçu, kadın hakları savunucusu, yazar ve aktivist. 

Şirin Tekeli, 1978 yılında, doçentlik tezi için "Kadınların Siyasete Katılması" konusunu ele aldı. Bundan dört yıl sonra, YAZKO'nun daveti üzerine feminist yayınları çeviren bir gruba katıldığı dönem, bu tezini Kadınlar ve Siyasal Toplumsal Hayat adıyla kitap olarak yayımladı. Bu kitap, ülkemizde kadınların politik ve toplumsal alanda marjinalleşmesi üzerine yazılan ilk kitap olarak tarihe geçti.

Şirin Tekeli oldukça fazla aktivizm hareketi başlattı. Kadınlara karşı yapılan ayrımcılıkların bitmesi için Medeni Kanun Reformu'nun değişmesi üzerine dilekçe kampanyası başlattı. Kadına yönelik şiddete karşı yürüyüşler düzenledi, bunun için yapılan Kariye Şenliği’ne katıldı. Kadınların cinsel tacize karşı "Bedenimiz bizimdir." diyebilmesi için Mor İğne Kampanyası'nı başlattı. Kadın tarihine ışık tutması için Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı'nı kuranlardan biri oldu. Karar mercilerinde, siyasette, yönetimde, kadınların sesi çıksın diye, çıkan sesler yükselsin diye KA-DER’i kurdu. 



Kendini geliştirmek, bilimin ışığında ilerlemek isteyen her kadın bulunduğu dönemin normlarına karşı çıkmak zorunda kalıyor. Her kadının bir savaşı var. Ve kendi savaşımızda en ihtiyacımız olan şeylerden biri yalnız olmadığımızı bilmek. Her kadın kendi savaşının galibi olabilir, toplumda istediği konuma gelebilir. Biz kadınlar birbirimizin dostu olmalıyız, birbirimize destek olmalıyız, sesi çıkan kadınları alkışlamalıyız. Biz bunları yapabildiğimiz sürece, bizden sonraki nesillerde kadınlar kendilerini geliştirmek istediklerinde daha az engellerle karşılaşacak, her şey daha eşit olacak.