“Biz, İkinci Yeni şairleri olarak, yeni bir dilbilgisi ve yeni bir sözdizimiyle, yeni bir istifle de kuşatılmıştık.”[1] der İlhan Berk. Galile Denizi ise bu yeni olanların ortaya çıktığı, hatta diğer şairler dahilinde de uç noktada kendini meydanladığı bir şiir kitabıdır.


Garip ve Toplumcu-Gerçekçi şiir anlayışına da bir başkaldırı olduğunu söyleyebiliriz Galile Denizi’nin. Kitap boyunca anlamca karışık, dilin deformasyona uğradığı, tarihsel sapmaların olduğu, yer yer erotizmin kullanıldığı, çok katmanlı şiirlerle karşı karşıyayızdır. İlhan Berk, bu şiirleri sözün iktidarına dayanan şiir diline bir başkaldırı olarak nitelemektedir.[2] Bu şiir anlayışı, kendisini tekrarlamayan, dili zorlayan, düzyazıda söylenebilecek olanı şiirde söylemeyerek kolayca çevrilemeyeni ve anlatılamayanı yaratan bir şiir anlayışıdır.[3]


Kitap, İlhan Berk’in 1953 yılında “Yenilik” dergisinde yayımladığı “Saint-Antoine’ın Güvercinleri” şiiriyle başlar. Belki de bu şiir, İkinci Yeni’nin alenen gelmekte olduğunun habercisi niteliğindedir. Şiir boyunca, bir çok “şeyin” ilk defa gerçekleşmesi vurgulanır. “Bir çocuk ilk defa gülüyor”, “Bir sokaktan ilk defa deniz görünüyor”, “İşte pencereler ilk kollarını açtı”, “Dikiş diken kız ilk kez mutlu”, “Saint-Antoine ilk sandukasından çıkıp…”, “Karşı karşıyayım suyla ilk/ Şiirle ilk.” gibi birçok mısra görürüz. Belki de bu mısralar, artık yazılmakta olan şiirin geçmiş olandan ayrıldığını, basmakalıp yazan şairlerin elinden çıkmadığını anlatır; bir ilkin, yeni bir şiir anlayışının doğmakta olduğunu gösterir. Yine “Saint-Antoine’ın Güvercinleri” şiirinin “Eleni Işığı” bölümünde incilin düzenlenmesine atıf yapıldığı bir bölüm vardır: “Bir incil istiyor,/ Bir incil veriyorlar./ Alıyor birçok yerlerini çiziyor, yeniden yazıyor.”. İlhan Berk’in bu mısralar ile bir bakıma, nasıl bir rahip olan Saint-Antoine kanunların yazılı olduğu kutsal kitabını değiştiriyorsa, bir şair olan İlhan Berk’in de o ana kadar var olan şiir algılarının, anlayışının yıkıldığını ve yeniden yazılmakta olduğunu anlattığını düşünebiliriz. Ayrıca bu mısralarda olduğu gibi şiir genelinde de kutsal mekanlara ve kitaplara atıflar yapılmaktadır. Bunların yanı sıra geleneksel şiir anlayışında kutsallaştırılan, dokunulamaz olan ve somutlaştırılmayan aşk ve cinsellik tabularının da -ilk defa olmasa dahi- yıkıldığı bir şiirdir “Saint-Antoine’ın Güvercinleri”.


Galile Denizi’nde, ayrıca İlhan Berk şair kimliğinin yanı sıra, bir ressamın gözünü de kuşanır. Şiirlerde her daim nesnelerden ve bu nesnelerin kelimelerle çiziminden, anlatımından söz edebiliriz. Bu kuşanım, “Pablo Picasso” ve “Guernica” şiirlerinde daha belirgin bir halde kendini göstermektedir.


 İlhan Berk, “Pablo Picasso” şiirinde öncelikle Picasso’nun “Nu au Fauteuil Noir” (Nude in a Black Armchair) tablosunu tasvir eder, kelimelerle inşa edileni gösterir. Ardından, inşa için kullanılanlara (“kadın”, “pencere”, “gökyüzü”, “saçlar”) karakter yükler. Yine “Guernica” şiiri de Pablo Picasso’nun Nazi Almanyası’nın İspanya’nın Guernica şehrini bombalayışını anlattığı “Guernica” tablosuna ithafen yazılmış bir şiirdir. Belki de resmin yapılış hikayesini ve kübist resmin özelliklerini bilmeyenler için bu şiirin taşıdığı anlam anlaşılmayacaktır.[4] Oysa İlhan Berk, “Su gerisingeriye akıyor/ Kuş gerisingeriye uçuyor/ Ağaç gerisingeriye/ Bir fırtına bir yangın/…/ Belli savaş/ Belli ölüm” mısralarıyla bize şairliğinin yanısıra ressam kimliğini de göstermektedir.


Galile Denizi’nde, süregelen geleneksel şiir anlayışında olmayan paragraflara da rastlarız. “Galata Kulesi” şiirinin “İlhan Berk Galata Kulesinin Düşlerini Anlatıyor” bölümü şiirselliğin kaybedilmediği fakat şiir düzeninin olmadığı bir paragrafla başlar. Galata Kulesinin anlatıldığı ve ona karakter yüklendiği bu paragraf vasıtasıyla bir şiire orta yerinden girmek yerine, şiirine bir ön sözle başlar İlhan Berk. Benzer şekilde “Bel Canto” şiirinin “Öndeyiş” bölümü de atmosferin tanıtıldığı ve durağanlığın olduğu bir paragrafla başlar.


Galile Denizi'nde Sapmalar ve Deformasyonlar


Galile Denizi’nde çokça sözcük sapmalarına, sözdizim sapmalarına, yazım sapmalarına, anlambilim sapmalarına ve tarihi dönem sapmalarına rastlarız.


Şiirlerini, sözcüklerin anlamından çok, kullanımları vardır düşüncesiyle yazar İlhan Berk. Bu nedenle sözlüklerde var olmayan kelimelerin kullanıldığını, var olanların ise zaman zaman eğilip büküldüğüne rastlarız. “Bel Canto” şiirinin “İlya Avgiri’nin Karısının Acı Türküsü” bölümünde “Gökyüzünü ayna yerine kordum da” dizesini görürüz. Oysa TDK’nin sözlüğünde “kormak” fiili yoktur. Bazı Anadolu yörelerinde kullanılan bu sözcük, “koymak” anlamına gelmektedir. Aynı fiili “Balad” şiirinin “Aldı bir yaşamdan bir yaşamaya kodu nasıl” mısrasında da görürüz. Burada da sözcüğü, Türkçe kurallarına uygun hali olan “koymak” fiilinden harf eksilterek kullanmıştır. Aynı şekilde “Galata Kulesi” şiirinin “İvi Işığı” bölümünde “Baktı kule ağrılı kule kanlı kule küsüktü” dizesiyle karşılaşırız. TDK sözlüğünde olmayan “küsük” sözcüğü, başka sözlüklerde ise şu anlamlara gelmektedir: “Taş kaldırmakta kullanılan uzun demir çubuk ya da ağaç, basit kaldıraç”, “Kapı sürgüsü”, “Kar yığını”. Şiirde ise bu anlamlarda kullanılmadığı açıktır. “Küsmek” fiilinden “-ük” ile oluşturulan bir sözcüğün “küsmüş” anlamında kullanıldığını söyleyebiliriz.


İlhan Berk’in şiirlerinde, dizeleri zaman zaman söz dizimi kurallarını hiçe sayarak inşa ettiğini görürüz. “Balad” şiirinde geçen, “Bir yalnızlık yeryüzündeki kapılar bir o gördüm” dizesi söz dizimi açısından sıkıntılı bir görünüm arz etmektedir. Oysa bu dize, “Gördüğüm tek şey yeryüzündeki tüm kapıların yalnızlığıdır” şeklinde de yazılabilirdi.[5] İlhan Berk ise bu mısrayı yazış haliyle, vurguyu istediği noktaya taşımış ve istediği söylenişi elde etmiştir.


Galile Denizi’nde sürekli karşımıza çıkan bir diğer sapma türü de yazım sapmalarıdır. İlhan Berk kendi inisiyatifiyle, noktalama işaretlerini olağana aykırı kullanmış, büyük/küçük harfleri keyfince yerleştirmiş, şiirin dize ve sayfa düzeninde sapmalar yaratmıştır. “Saint-Antoine’ın Güvercinleri” şiirinin “Gökyüzü” bölümünde şu mısralarla karşılaşırız: “Biri ne yapmış bu adam diyor/ Sonra gene kendi cevap veriyor/... / Gökyüzünü çalmış./ Biz ne yapıyoruz/ Asıyoruz.” “Gökyüzünü çalmış” dizesinden önce konuşma çizgisi veya tırnak, “Biz ne yapıyoruz” dizesinden sonra soru işareti gelmesi beklenirken, İlhan Berk sadece iki yerde nokta kullanmakla yetinmiştir.


“Galile Denizi” şiirinde ise belki de kitabın en ilginç dizesi olan “A b t c d e  h g k l m o p  n b ş j k l m n b  c s w  n e r y Z” dizesini okuruz. Bu alışılagelmişin dışındaki dize, ileri düzey bir defarmasyon olarak yorumlanabilir. Yine aynı şiirin -aynı zamanda kitabın- son dizesi şu şekildedir: “Şimdi Truva gecelerinizde ondan söz açıldıkça sizin gibi en aşağı susuyoruMdur.” Bu dizede kullanılan “M” harfi, susmak eylemine bir vurgu yüklemiştir, ki şiirin ve kitabın son kelimesinin susmak eylemi olması da hayli ilginçtir.


Galile Denizi’nde mantıksallık aradan çıkartılarak anlam ileri düzey bir deformasyona uğramakta ve çoğaltılmaktadır. “Galata Kulesi” şiirinin “İlhan Berk Galata Kulesi’nin Düşlerini Anlatıyor” şiirinde “Diksek çiçekleri dedim/ Yeter dürülü durduğu denizin/  / Denizi açtım.” dizelerinde İlhan Berk’in gerçekte mümkün olmayan bir şeyi bilincinde kurgulayarak, ilahi bir yaklaşımla bize aktardığını görürüz. Bu aktarım aynı zamanda, okuyucuyu idraka zorlamakta, anlamı bayağılıktan uzaklaştırmaktadır.


Anlambilim sapmalarını daha iyi kavrayabilmek için İlhan Berk’in “Dünyanın sonu mu?/ Düşün, imgelemin yıkılması![6]” şeklindeki imgeye bakış açısını göz önünde bulundurmak gerekir. Ancak anlamın unutulması ile imgenin zengin çağrışımlar yaratabileceğini düşünür İlhan Berk. “Kötü Evlere İnen Balad” şiirinin “... çocuk gözleri/ Bir pazar alıp kırlara çıkardığım yalnızlığım” dizesindeki “kırlara çıkarılan yalnızlık” imgesi gerçekten de alelade bir imge değildir. Çocukluğunu, babasının yokluğunun verdiği yalnızlık ve çalışmak zorunda olmanın verdiği esaretle bağdaştıran İlhan Berk, belki de esaretten kaçışı ve özgürlüğü akla getiren “kır” kelimesini, çocukluğunun yalnızlığıyla birleştirmiştir.


Galile Denizi’nde karşımıza çıkan bir diğer sapma, tarihi dönem sapmasıdır. Şiirlerde geçmiş dönemde yaşamış sultanlar, şairler, dini ögeler ve mitolojik karakterler şiiri zenginleştiren unsurlar olarak yer almaktadır. Fakat şiirlerde bu unsurlar, kendilerini öne çıkarmak yerine, anlatılmak istenilen diğerin anlatılmasına yardımcı olma işlevini görmektedir. Nitekim, Beyoğlu ve çevresinin ağırlıklı işlendiği şiirlerden oluşan bu kitapta da, Saint-Antoine’ı, şair Leyla Hanım’ı, Konstantin VI’yı, Bizans’ı ve eski Konstantin’i, III. Selim’i, II. Ahmet’i, Beato Angelico’yu, Asur kralını görürüz.


En nihayetinde İlhan Berk’in Galile Denizi’ni süregelen şiir anlayışının kırıldığı, denenmeyenlerin denendiği, Türk şiiri adına devrimsel bir şiir kitabı olarak nitelendirebiliriz.


[1] Selahattin Özpalabıyıklar, A’dan Z’ye İlhan Berk, (İstanbul: YKY., 2003) s. 29

[2] Şaban Çobanoğlu, Şiir Dilinin Sularında İlhan Berk, (Ankara: Hece Yayınları, 2017) s. 106

[3] Veysel Arseven, İlhan Berk’le Bir Konuşma, Kon: Veysel Arseven, Yeditepe, Eylül 1958, s. 163, ss. 1-4

[4] Şaban Çobanoğlu, Şiir Dilinin Sularında İlhan Berk, (Ankara: Hece Yayınları, 2017) s. 273

[5] Şaban Çobanoğlu, Şiir Dilinin Sularında İlhan Berk, (Ankara: Hece Yayınları, 2017) s. 155

[6] İlhan Berk, Akşama Doğru/Toplu Şiirler-III (1984-2005), (İstanbul: YKY., 2007), s.154


KAYNAKÇA

Arseven, Veysel. İlhan Berk’le Bir Konuşma, Kon: Veysel Arseven. Yeditepe, Eylül 1958, s. 163, ss. 1-4

Berk, İlhan. Galile Denizi. İstanbul: YKY., 2021

Berk, İlhan, Akşama Doğru/Toplu Şiirler-III (1984-2005). İstanbul: YKY., 2007

Çobanoğlu, Şaban. Şiir Dilinin Sularında İlhan Berk, Ankara: Hece Yayınları, 2017

Özpalabıyıklar, Selehattin. A’dan Z’ye İlhan Berk, İstanbul: YKY., 2003