Büyük ihtimalle çoğumuz tanımıyoruz Mihri Hatun'u. Ben de tanımıyordum yaklaşık bir yıl önceye kadar. Daha sonra bana Mihri Hatun'u her detayıyla anlatan bir kitap çıktı karşıma. Kitabı nasıl hevesle okuduğumu hatırlıyorum çünkü ilk defa şair bir kadından bahsediyordu. Hem de bizim fark etmediğiniz ama çoğu ülkenin haberinin olduğu Mihri Hatun.

Kısaca bahsedecek olursam Mihri Hatun, Yavuz Sultan Selim ve II. Bayezid zamanında yaşamış bir kadın şairdir. Asıl adı "Mihrünnisa"dır. "Güneş" anlamına gelen "Mihri" mahlasını da şair olan babası Mehmet Çelebi takmıştır. Mihri, 1460 yılında Amasya'da doğmuştur. Yaşamı boyunca yazdığı gazeller ve kasideleri II. Bayezid ve oğlu Ahmet Çelebi'ye okuyarak onlardan da büyük beğeni ve takdir toplamıştır. Dönemin şairlerinden Abdurrahman Çelebi'ye gönlünü kaptırdığı, aynı şekilde Abdurrahman Çelebi'nin de Mihri Hatun'a ve dizelerine vurulduğu bilinmektedir. Birbirlerinden uzak kaldıkları vakitlerde birbirlerine şiirler yazmışlar, kâğıt ve kalemi kendilerine dost bilmişler. Ama ne yazık ki kader onların bir araya gelmesine izin vermemiş. Aslında Mihri Hatun'un aşk hayatı hakkında çok bir şey bilinmemekte ama bazı şiirlerinden yola çıkarak çıkarımlar yapılmış. Yazımın sonuna ekleyeceğim şiirden de Abdurrahman Çelebi için yazdığına dair ipuçlarına rastlanmış.

Mihri Hatun'u, o dönemin kadın şairlerinden ayıran en büyük özellik şiirlerinde aşktan açıkça bahsetmesidir. Aynı zamanda çok cesaretli bir kadındır Mihri Hatun. Bunu, erkek şairler arasında çıkıp kendi şiirlerini okuması, kendisini hor gören, yapamayacağını düşünen herkesin ağzını açık bırakacak derecede keskin bir sunum sergilemesiyle herkese kanıtlamıştır. Aslında Mihri Hatun'un şiirlerine bakacak olursak dili, dönemine göre yalındır ancak onu öne çıkaran etken şiirlerindeki hissiyattır. Duyguların işin içinde olduğu her eser diğerlerinden bir adım önde olur zaten.

Son olarak sizlere divan şairi Mihri Hatun'la ilgili yaptığım ve öğrendiğimde şaşırdığım birkaç bilgiden bahsetmek istiyorum. Bu bilgilerden ilki “Dünya'nın ikiz kardeşi olarak” bilinen, Roma mitolojisinde aşkın ve güzelliğin koruyucusu, Yunan mitolojisinde karşılığı Afrodit gibi anlamlara gelen Venüs'le ilgili NASA'nın yaptığı araştırmalar. Bu araştırmalar sonucunda Venüs yüzeyinde kraterler keşfedilmiştir ve keşfedilen kraterlere dünya tarihindeki önemli kadınların isimleri verilmiştir. NASA 90'lı yıllarda keşfettiği kraterlerden birine ise “Khatun” yani “Hatun” ismini vermiştir. NASA’nın resmi kaynaklarına göre bu kratere “Türk Şair Mihri Hatun” anısına bu isim verilmiştir. Gerçekten bu bilgi beni şaşırtmak için fazlasıyla yetmişti. Aslında şaşkınlık ve mutluluk arasındaki bir noktadayım. Ben hâlâ ikisi arasında gidip geliyorum ama tartışmasız bu çok mükemmel bir olay. Bir kez daha Mihri Hatun’un edebiyat tarihi için çok önemli bir milli değer olduğunu fark etmiş oldum. Öğrendiğim ikinci bilgi ise Meryem Aybike Sinan’ın röportajında okuduğum "Mihri Hatun Türkiye'de pek tanınmaz, Hollanda, Almanya ve Belçika'nın milli eğitim müfredatında ünlü şairin şiirleri yer alıyor. Bizim müfredatımızda yok. Mihri Hatun'un divanını ortaya çıkaran bir Rus türkologtur. Dünya tanıyor ama biz tanımıyoruz." ifadeleriydi. Bu haber şaşırtmaktan çok üzmüştü beni. Okuduğumuz, ismini bildiğimiz içi dolu olmayan, sadece maddi bir gelir elde etmek üzere, gündelik konuşmayla yazılan ve bu yüzden tesiri belli bir süre sonra geçen onlarca kitabı biliyor oluşumuz ama hem bizim hem de toplum için milli açıdan çok önemli olan bu değerin çok fazla bilinmiyor oluşu hazin bir durum gerçekten. Kim bilir kimler var daha fark edilmeyi bekleyen. Bu gerçeğin bilincinde olmak çok kötü bir duygu...


Yazımı Mihri Hatun’un:

“Ben Umardım Ki Seni Yâr-ı Vefâ-Dâr Olasın” adlı gazelinden yüreğime dokunan beyitleri günümüz Türkçesiyle açıklayarak sonlandırmak istiyorum.


Ben senin vefalı bir sevgili olduğunu umuyordum. 

Senin böyle eziyet eden birisi olduğunu nasıl bilebilirdim?


Hür bir kimse iken beni aşka esir ettin. 

Senin de benim gibi aşka tutulduğunu görmek isterim


Ben aslında beddua etmem. 

Ama senin de kendin gibi eziyet çektiren bir sevgiliye tutulup âşık olmanı isterim!


Şimdi öyle bir haldeyiz ki düşmanına ilenen

"Sen de Mihrî gibi bahtsız olasın." der