Saçlarının dibini kaşıdı. Bu anı sanki daha önce yaşamış gibi hissetmesine bir anlam veremeden yavaş yavaş kirlenmeye başlayan beyaz duvara gözünü dikip her şeyi, kendini bile zihninin gerisine attı. Sanki duvarı en son gördüğü an bu kadar beyaz değildi. Kirleri gitmiş ve kusursuzlaşmış gibiydi. Anlamsızca başını iki yana sallarken aklına Tepeli Pelikan geldi. O neredeydi? Yanında olması gerekiyordu. İki metrelik rayı dışında gidebileceği hiçbir yeri yoktu. Aynı kendisi gibi bu alana zincirlenmiş, mahkûm edilmişti. Ki kendisinin burada olmasının nedeni de onun güvende olmasıydı. Daha doğrusu onun hareket etmesini ve hayata bir şekilde geri dönmesini sağlayan düzeneğin sağlam olması, insanların hareketleri yüzünden ona ve onun düzeneğine bir zarar gelmemesi, gün ortasında bozulmaması, sorun çıkarmaması ve gösterinin devam etmesi gerekiyordu.
Göremedi. Merdivenlerin başındaki X-Ray cihazı da Mavi Taş da yerlerinde her zaman olduğu gibi duruyordu ama Tepeli Pelikan yoktu. Guguklu saatlerin prensibiyle çalışan mekanizması yerinde olmasına rağmen o ortadan kaybolmuş gibiydi. Panikledi. Onun başına bir iş gelmesinden daha çok ona ne olduğunu Nilüfer Hanım’a açıklayamamaktan korktu. Ne diyecekti? Kendisi bile ona neyin zarar verdiğini ya da kimin onu aldığını bilmezken ne diyebilirdi? Gerçekte de biri onu almış mıydı? Panik duygusu seçenekleri ve gerçekleri her an birbiri içinde yok ederken yapabileceği hiçbir şey göremedi.
Gün boyu insanları geçmemeleri konusunda uyardığı yerden geçip bir üst kata gitmek için merdivenlere yönelirken kendini bir anda evine çıkan merdivenlerde buldu. Son basamak ayakkabısının tabanından uzaklaşırken karşı evin kapısı açıldı. Kendi evinin karşısında yer alan dairede kimin oturduğunu anımsayamıyordu ama karşısındaki adam kesinlikle orada oturmuyordu. Başını ona çevirdiği kısacık anda onun yüzüne yayılan kötücül gülümsemeyi görürken uzaklaşması gerektiğini düşündü. Ama ne yazık ki tek güvenli yer olan evi bile onun bakışları altında artık güvenli değildi. Buna rağmen yine de tek çare olarak evine girdi. Gidebileceği tek yer orasıydı. İnsanı evinden başka neresi koruyabilirdi? Ve kesinlikle bu sabah evinin içindeki ve hayatındaki en sıcak yerden, yatağından çıkmamalıydı. Yatağından çıktığından beri işler kötü gidiyordu. Ki artık dayanılmaz bir hale gelmişti. Dayanılmaz ve de aklını başından alacak kadar korkunçtu.
Evinin kapısını kapatıp kapının deliğinden bakarken onun hâlâ orada olduğunu bir an için düşündü. Lakin o orada değildi. Kendi evine geri dönmüş olmalıydı. Artık bakışlarıyla onu rahatsız etmemeyi seçmeliydi. Korkmasına neden olduktan sonra görevini yerine getirmiş bir köle gibi evine girmeli, bir daha da oradan çıkmamalıydı. Ama onun bunu yapmakla yakından uzaktan ilişkisinin olmadığını, olamayacağını seziyordu. Dar koridora kendini az da olsa güvende hissederek arkasını döndüğünde onun tam karşısında olacağını biliyordu. Çünkü bir rüyada olduğu gerçeğini kabul etti ve yaşanabilecek pek çok ihtimalinin olduğunun farkına vararak devam etmesi gerektiğini düşündü. Bu deliliği kontrol edebileceği konusunda kendine güveniyor, önceki rüyalarını anımsıyordu ve rüyanın başka bir yöne gitmesinin bir çaresini bulabilirdi. Başka bir şey düşünmeliydi. Başına gelebilecek kötü şeylere odaklanmaması gerekiyordu. Korkusunu değil de onu rahatlatacak bir şeyin peşinden gitmeliydi.
Koridora tüm cesaretiyle döndüğünde karşısında hiçbir şey yoktu ve koridor dışarıda sessiz olan sokaklardan da boştu. Odasına hızlı adımlarla gitti. Lakin odasının kapısını bir türlü kapatıp güvende kalamadı. Kapının kolu her deneyişinde elinde kaldı. Ve son kez kapıyı ittirdiğinde dolabının olduğu sağ duvardaki boşluğu fark etti. Orada, onu salondan ayıran ve gizliliğini sağlayan beton engelin olduğu yerde artık bir duvar yoktu. Hasırdan bir örtü duvar görevini üzerine almış gibiydi. Ki o bu yüzden içeriyi görebiliyordu. İçerideki kedinin onu gördüğünü ve onu uyardığını bildiği gibi kendisi de onunla bir bağı olduğunu, çok uzun bir zamandır onun kendisi için orada beklediğini biliyordu. Ama kapıdaki, ona kendini her an yok etme gücü verebilecek adama kendisinden daha fazla bağlı olan kedinin kendinden önce onun için her şeyi yapacağını hissediyordu. Çünkü her zaman böyle olmuş ve o her zaman onun ihanetini hissetmişti. Lakin hisleri ve her şey bir anda ondan uzaklaştı. Bedeninin arkasında onu bir varlığın izlediğini fark etti. Geriye döndüğü anda pelikanı karşısında gördü. Ve o artık gerçekten yaşıyordu.
Pelikanla bakışırken içeriden kendisine seslenildiğinin farkındaydı. Ama herhangi bir cevap vermiyor, veremiyordu. Kanatları hareket eden pelikanın dondurulmuşken sahip olduğu aksi ve lanet halinde geriye hiçbir şey kalmamış gibiydi. Hatta ona ve tüm dünyaya huzur bile verebilirdi. Lakin onda olan başka bir şey buna izin vermiyordu. Pelikan en az kendisi kadar korkuyordu. Kalbinin üzerinden akan kan beyaz tüylerini parlatırken kendisinden daha çok onun için korktuğunun farkına vardı. Beline dolanan kollara cevaben ardına döndüğünde ise kapı komşusu olmasının ihtimali olmayan o adamı gördü.
“İstediğin oldu. İstediğine kavuştun. Tanrılar yeniden seninle ve sende. Her şey senin için en derin acılarından sıyrılmaya karar verdi. Ölümler bile senden ve senin için.”
Çığlık atmak istedi. Kendisine sarılı kollardan kurtulmak, gözlerinden ayrılmayan mavi gözlerin ısrarcılığından ve mutluluğundan uzaklaşmak, güvende olabilmek istedi. Lakin bunlar artık onun elinde değildi. Ve cümleleri bile ondan izinsiz dudaklarından döküldü. “Ben çirkin oldum, değil mi?” dediğinde önce parmak uçlarının ve ellerinin, ardından ise kollarının bembeyaz bir ışık kaynağı gibi parlamaya başladığını gördü. Sağ gözünde bir damarın olması gerekenden hızla attığını hissederken uyandı.