mahşeri bir acı gözlerimde parlıyor 

ölü bedenlere basarak yürüyorum sanki 

sokaklarda kan kokusu kol geziyor 

kapı eşiğinde Azrail'i bekliyorum 

ölsem bile değişmeyecek şeylerin varlığı

ölmekten daha çok canımı sıkıyor 


alın yazım suya yazılmış gibi

durmadan bulanıklaşıyorum 

aynaya bakmak eziyete dönüşüyor 

dipsiz bir kuyuya bakmak

aynaya bakmaktan daha iyi hissettiriyor 

hislerim arasında boğuluyorum

anılar tarafından ücretsiz izne çıkarılıyorum 


istifa ettim, Tanrı tarafından kabul edilmedi

ben de gökyüzüne bakıp “beni değiştir” işareti yaptım

görenler bir anlam veremedi 

duyanlar olanlara inanmadı 

bilenler bilmeyenlere anlatmadı 

sonra eylül geldi 

hep beraber kaybettik 


yüzümdeki çizgilerle kendime bir yol çizmek istedim 

yolun ortasında seninle karşılaştım 

bazı dualar kabul oluyormuş

sesini duyunca anladım 

sesini duyunca,

aynalarla barışmaya başladım 

bütün aşk şarkılarını oturdum ezberledim

her şeye kafa tutabilecekmişim gibi hissettim

sonra o his, çağımızın çirkinliğini düşününce biraz örselendi

ama birkaç fotoğrafına bakınca yine her şey halloldu 


sen gülünce,

sermayeyi zenginden alıp halka dağıtıyorlar, diye düşündüm

bu konuyu biraz abartmış olabilirim

İsmet Özel “sevmek mübalağa sanatıdır” demişti

o söze güvenerek böyle düşünmeye devam ettim


sonra inceldiğim yerden koptum

annemin sözleri gibi güzel ve yorgun olduğunu

bütün sokak kedilerine anlattım

keşke, bana bakıp güldüğünde 

içimdeki karanlığın yok olduğunu görebilseydin

işte o zaman 

yeryüzünün adil ve masum olabileceğine inanmaya başlardım