Suya ve taşa yayılan incirin adıyla...

Eskiyim. Çok eskiyim ben. İnsanlığın ve medeniyetin eskimişliği kadar varım ben. Tüm dünyanın kuytularına, isimleri unutulmuş nehirlerin kenarlarında yaşama ve ölüme yayılan bedenimde önce "kutsal" denildi bana. Henüz kesmiyorlarken beni yayılan yerlerimden. "Yaşam Ağacı"yım. Adımın ve bedenimin kutsallığıyla yaşayacağım ve Hathor'un bedeninden açılıp ölüme hazırlayacağım tüm ölmüş yerlerini yeryüzünün.

Suya gideceğim hep. Durmadan bir suya. Bir yol bulunca köklerimi salacağım taşların ve yıkıntıların arasından...

Siz ki bana anlamlar yüklediniz. Bana kötülükler ve bana iyilikler.

Benim çiçeğim içimde açar, görün bir çiçeğim olduğuna benim de. Nil'den geçen ilk köklerimden bana ayinler düzenlediniz ve bana şiirler yazdınız insanlığa ulaşsın diye. Milyon kere geçen yılların bir yerlerinde eskiyen köklerimi yeni ve küçük köklerimle yaşatıyorum size. Beni kesmeniz lanet ve yasakken en eski çağlarda şimdi bir baltaya kurban veriyorsunuz gövdemi. 


Suyun geçtiği tüm yollara aşina bedenim, evlerin yıkımlarını saran bedenim, yaralarınızı saran bedenim...

Beni kesiyorken bir yanlışın kurbanlığıyla sizler, "hayır!" diyorum, "ocağınızda gözüm ve lanetim yok benim." Beni öyle bilmeyin.

Ben ki İndus'un, ben ki Guatemala'nın kuraklıklarını ve yaralarını sardım yapraklarımla. Yaşama yeni bir sır ekledim yeşilliğimle. Evet, zaafımdır; nerede bir yıkıntı, su ve taş varsa ona ulaşıp geçmek, delmek, yeşillenmek. Beni Hathor'un ölümden sonraki yaşamı hazırlayan bedeni, Vishnu'nun yüzü bilin. Ölüme hayat veririm ve yayılırım en olmaz yerlerde. Kayaköy'deki terk edilmiş, virane evlerde nasıl hayat olmuşum yıkıntılara, gidip görün. Köklerim sıkı sıkıya bağlıdır toprağa. Gövdemi aşarım ve meyvelerimi güzelleştirir bir arının öpücüğü. 

Beni lanetlerden kurtarın. Sizin lanetlerinizden alın adımı ve başka anlamlar bulun varlığıma. Yaşamaya ve suya inananım. Tüm kitaplarda kutsanmış olanım. Ki hiçbir ağacın gölgesinde ve kökünde kötülüğüm yoktur benim. Ben yaşarım tüm ağaçlarla. Beni ayrı ve yalnız koymayın...

Kesmeyin beni avlulardan, dut ağaçlarından. Narın canına canım ben. 

Geldiniz, ağladınız, sevindiniz önümde üstelik yıllar yılı.

Köylere ve şehirlere taşıdınız köklerimi. 

Benden şarkılar söylediniz, benden acılar edindiniz, bana söylemler ve bana hatırlar bıraktınız...

Suya gideceğim. Taşların arasından alıp bedenimi, delmeye ve yayılmaya gideceğim. Kesilsem de suya ve taşa gideceğim, unutmayın ve bilin. Çünkü benim yaratılışımdır önce suya sonra yıkıma ve taşa gidip can vermek.

Ve tüm yabaniliğim içimde benim.

Beni Nil'den bilin, beni Hathor'un bedeninden, beni İndus'un yıkıntılarını yeşerttiğim medeniyetinden, beni Guatemala'nın kurumuş toprağına bıraktığım hayattan bilin. Üzerlerini kapattığım medeniyetleri, bedenimle var ettim görün ve bilin beni diye.

Söylendiği gibi kötüye yormayın ve bağışlayın iyiliğe adımı artık. Ben ki ocağınızda değilim, evinizde değilim, bağınızda, bahçenizde değilim. Ve bilin beni tüm kötü anlamlardan sıyırarak.

Evet, zaafımdır ve yaradılışımdır önce suya inanmak ve akmak, sonra taşlardan delip geçmek bedenimi, yıkıntılarda hayat olmak ölüme.

Ben incirim. Beni kesmeyin ve bilin yaşam ağacı olduğumu Hathor'un ve Vishnu'nun

bedeninde...

Ve yayılacağım yeryüzüne son ana değin...