bir bardak suya yuvarlanan birkaç izmarit, gayet tükenmiş. terk edilmekle kül tablasının bağı var. dağınık ama hikayesi var. bizim apartmanın çocuklarına benziyor yakından bakınca. infial yaratan kelimeler arıyor dilim, infialle mutabık hikayeler okumak istiyor onlar, sonra da rol arıyorlar içinde kendilerine. acıya çıraklık yapıyoruz beş vakit, ne parası var ne sevabı. karın tokluğuna yaşlanıyoruz buralarda. güneşe serilmiş biber gibi kurumak, deyimlerle sabit anılar var. son gol atıldı mahalle maçında, yüzümüz kir pas içinde kaldı. o sokağa el koydular, saatlerce oturduğumuz taşa da, kale sınırlarını belirlediğimiz iki taşa da el koydular. kentsel dönüşüm, dediler. döndüğümüzde sadece taşlar vardı. ne kale, ne anı. son gol atılınca kola alınırdı, kazanan anıları aldı, biz de evlere dağıldık. burada tüketilecek her şey seriliyor güneşe. anılar da. onun da son tüketim tarihi var, çizik cd’yi kolonyalı mendille silmeye de benzemiyor üstelik. bir kere kaybolunca çöpleri karıştırmak da yetmiyor. katlayıp koyamıyorsun çekyatın altına, elini kaybedince pazarın içinde çocuk aramaya benziyor biraz. bazen fotoğraflarda çıkıyor karşına, yüz hatlarını tahayyül ediyor sana zihnin tekrar. sonrası uğultu, tedahül ediyor sesler. bir sesi unutmak, unutmalar arasında en meşhuru. bir yüz, unutulunca bulunuyor. ya ses, dudakların hareketini hatırlıyorsun ama seçemiyorsun sesini. dolma tekerlekli bisiklet kilerden çıkıyor, fotoğraf albümü yatağın altından. sesler sığmıyor hiçbir yere, kefenin cebi yok, sanırım sesi var.