Sonsuz ve boğucu bir karanlık içinde süzüldüğümüzü düşünelim...
Ne o bir çift gözün bir şeyler görebileceği, ne de o bir çift kulağın bir şeyler duyabileceği kadar derin, kara ve bir hiçlik ortamı...
Hiçbir şey görüp duyamadığınızda ölmüş olduğunuzu düşünebilirsiniz. Ama hayır ölmediniz. Aksine kâinatın en büyük doğumuna şahit oluyorsunuz! Belki tam o anda o korkunç karanlıktan ufak sesler duyabilirsiniz. Eğer dikkatlice dinlerseniz görünenin ötesindeki büyük heyecan ve tutkuyu da duyabilirsiniz. Var olmanın, anlama kavuşmanın derin, soluklu adımları bunlar. Ve tam o anda iki oldukça küçük, cılız ışık kümesi yanınızdan geçer, bunların bu siyahlıktan nasıl çıktığını düşündüğünüz anda, o ezeli karanlıkta dans edercesine süzülen o iki ışık topu tam burnunuzun dibinde durur. Ve fısıldar size: "Anlamak yaşamaktır, yaşamak anlamaktır. Kendini yarat!" Ve tam o anda, büyük bir kudretle birbirlerinden sanki hiç bir araya gelmeyecekmiş gibi uzaklaşırlar. Sizin her şeyin bittiğini düşündüğünüz tam o anda birbirlerine doğru son sürat ilerleyen iki küçük ışık topu var olabilecek en büyük ışık topuna dönüşür, kendilerini birbirlerinde patlatırlar. Ve var olan en muhteşem yaşam formu, evren ortaya çıkar...
Şimdi bu hikâyeye tersten ve insana dair bir bakışla bakalım. Evren insanın ruhunu temsil ederken, o bir çift göz de beyniniz ve yüreğinizdir. İnsan doğduğu ilk andan itibaren yaşamı anlama arayışına girer. Önce onu anlamalıdır ki yaşamdaki amacını da kavrasın. Çocukken bu hem çok daha eğlenceli hem de çok daha kolaydır. Çünkü yaşamı istediği haliyle yaşama özgürlüğüne sahiptir. Yaşamı, kendi yarattığı oyunlarıyla evirip çevirerek keşfeder çocuk. Fakat büyüdükçe işler değişir. Yaşadığı toplumu anlar. Ve onun bir parçası olmazsa yalnızlaşacağını anladığı an ise toplumuna benzemeye başlar. Toplumun yaşantısı onu kendine hapseder adeta. Var olmak için çalışmak, çalışmak içinse toplumun yasalarına uyman gerekir. Ve insan kendine, ben her zaman kendim kalacağım, diye söz verse de bir bakar ki kendinden en uzak yerde oturmuş kendini izliyor... İnsan yaşamını ne için yaşarsa ona dönüşür.
Yani uzun lafın kısası, insan herkes gibi olmanın kolaylığında ve monotonluğunda, evrenin başlangıcındaki o küçük siyah noktalardan biri halini alır kendinden habersiz. Siz dışarıdan baktığınızda onu fark edemezsiniz bile, çünkü milyonlarca siyah noktanın içinde dipsiz bir karanlığın parçası olur gider...
Eğer siz de etrafınızda dipsiz bir karanlıktan başka bir şey görmüyorsanız, bir de kendinize bakın; belki o küçük ışık topu sizsinizdir!