Yaklaşık bir ay önce büyük bir afet oldu ve içinde olmadan anlayamayacağımız şekilde maddi - manevi her açıdan devasa bir yıkıma sebep oldu. Bu trajedinin önünü ve arkasını çok düşündüm bu yüzden bunlardan bahsetmeyeceğim. Bahsedeceğim şey ise bütün bunlar sebebiyle ortaya çıkan korku durumunun kendi üzerimdeki tezahürünün bana fark ettirdiği bir olgu: İnsanın fizikselliği.

    Ne olursa olsun kaçamayacağımız, daha doğrusu kendimizi ondan ayrı düşünemeyeceğimiz bir fizikselliğe sahibiz. Öyle ki zihnimizi bedenden ayırsak bile hâlâ fiziksel bedenimizin acı, haz, korku gibi temel hayatta kalma güdüleri ile düşünürdük. Fizikselliğimizin getirdiği tüm hayatta kalma ve soyunu devam ettirme temelli güdüler bizi safi mantık çerçevesinden uzak tutuyor. Korkulara olduğu kadar hazlara karşı da savunmasız kılıyor.

   Fizikselliğimizin getirdiği bu sözde dezavantajlar için bazı spiritüel öğretmenler diyor ki ve bende bir zamanlar inanıyordum ki: Biz fiziksellik ile kısıtlandık. Hayır, biz fiziksellik ile kutsandık. Fizikselliğimiz yüzünden zihnimizi geliştirmek zorundayız. Zarar görebilirliğimiz, kırılganlığımız dünyevi olarak bizi zeki olmaya mecbur ederken, ruhani olarak günahlarımıza kefaret oluyor. Ayrıca fizikselliğimizi kabul etmemiz bu konuda hiçbir şey yapmayacağımız anlamına da gelmiyor, aksine bu konuda eyleme geçmek fizikselliğimizi gerçekten kabul ettiğimizi gösterir.

   Fizikselliğimizin derin bir şekilde kabulünün insanlık için olduğu kadar bireylerin gelişimi için de bir başlangıç noktası olabileceğini düşünüyorum. Bu konu hakkındaki fikirlerim sistematik veya merdiven şeklinde değil bir çerçeve içerisindeki pek çok keşfedilecek yer şeklinde ilerlediği için rastgele bir dağılım sergiliyor. Bu yüzden birbirleriyle direkt alakalı görünmeyen ama fiziksellik kümesinin elemanları olan değişik konulardan bahsedeceğim.

  Bunlardan ilki şu: Aklımız bir hedef belirlememek bir savaş başlatmamak için fazla gelişmiştir. Öylece yaşayıp gidemeyiz. Beynimizin başıboş kalmaya başladığı zamanlar çok da geriye gitmiyor zira konfor öncesi devirlerde, insan bilinçli bir hedef belirlemese, bilinçli bir savaş başlatmasa bile bu iki mefhum gerek çevresi gerek hayat şartları tarafından ona veriliyordu. Fakat günümüzde pek çok hayati ihtiyacımız fazlasıyla karşılanıyor ayrıca pek çok uyaranın olduğu bu dünyada insanın zihni gelişim aşamasındayken başıboş bırakılıyor. Bütün bunların sonunda bir hedefe ulaşmak veya bir savaşı kazanmak için kaynakları kullanan, planlar yapan, analiz eden, olasılıkları değerlendiren, konseptleri kavrayan beyin, var olan yeteneklerini, hedefe ulaşmak için geliştirdiği ödül mekanizmasını, anlamsız bilgi akışıyla doldurarak heba ediyor. Fizikselliğimizin geliştirdiği en büyük silah olan zihnimizi kendi aleyhimize kullanıyoruz.

  Bu yüzden bütün bunlardan sıyrılabilmek ve beyni dizayn edildiği şekilde bir hedefe ulaşabilmek amacıyla kullanabilmek için bilinçli hedefler belirlemeliyiz ve savaş başlatmalıyız. Zihni yeteneklerimiz yalnızca o zaman gerçek anlamda inkişaf edecektir.

  Bütün bunlar ışığında insan aklının başıboş bırakılamayacağı düşüncesindeyken özellikle İslam dininin bu konuda çözüm getirmesini ve inananlara bir düşman göstermesini, nefse karşı savaşmayı öğütlemesini ve ölene kadar geçerli bir hedef belirlemesini göz ardı edemiyorum. İleride bahsedeceğim konularda da dini referanslara bu şekilde atıfta bulunacağım. Bilinçli bir bakış ve yaşayış ile dinin bahsettiğim fizikselliğimizle uyumlu yaşamamızı ve günümüz problemlerine çözümler bulmasını görmek ilgi çekici oluyor.

  Konumuza dönersek; aklımızın düzgün çalışabilmesi için bilinçli bir şekilde belirlediğimiz hedefler ve başlattığımız savaşlar, bizi o zamana kadar öğrendiğimiz tüm bilgileri kullanmaya ve edindiğimiz tüm tecrübeleri de bilgiye dönüştürmeye mecbur kılıyor. Bu açıdan insanı baştan aşağı dönüştürüp aklı karışık birinden, pratik bilgiye sahip bir sorun çözücü haline getiriyor.

   Bu yazının sonuna gelirken insanın fizikselliği konusunun, sadece bu yazdıklarımla bitmeyecek bir konu olduğunu belirtmek istiyorum. Bu sebeple zaman zaman yazının devamı niteliğinde eklemelere yapabilirim. Bu bir son değ...