"... İnsanoğlu hala yürüyen bir varlık; çünkü insan ancak yürürken kendisiyle konuşabiliyor. Beni bir yabaniye dönüştüren şu dünyada, insanların içine karışabilmemi de kahve sağlıyor, bir başıma kaldığımda geceyi genişletmemi de. Öyleymiş diyorum ta Osmanlı'da da , hem kahvehaneler açıldıkça başlayan "gece hayatı"nın sebebi, hem de Patrona Halil'den Jön Türkler'e kadar isyancıların ve muhaliflerin toplantı yeri. Ulemanın "şarapsız meyhane" dediği kahvehanelerde dudaktan kulaklara akan kahve, "her nesne ki fahim mertebesine vara, yani kömür ola, sırf haramdır" diye adına fetva çıkarılan kara bade. İsyancılar ve fetvalar diyorum, ne kadar zeki şeylermiş. Hava soğuk, ellerim ceplerimde. Acaba isyancılar Brautigan'ı duymuşmudur? Sanmam.
Bazen hayat sadece bir kahve meselesi; ya da bir bardak kahvenin ne kadar yakınlık getirebileceğinden ibaret.
Kapısına gittiği kadınlara duygularını bir türlü dökemeyen bir adamın, onlardan neden sadece "bir bardak kahve" isteyip durduğunu anlatan o şiir..
Şu ömründe yeteri kadar kahve içen herkesin uçaksız, motorsuz uçabileceğine inanıyorum. ..
Saat sabahın körü. Kahve dediğimiz şey de sabahın ya da gecenin körüdür. Siyah rengin tadı. ....
Çocuklar bu sabah o kahveyle , birden büyüdüler. Fakat henüz haberleri yok. Anlayacaklar. Çünkü bu hayatta her şey bir kahveyle başlayıp bir kahveyle bitiyor. "