Bir tebessümün tortusu var cebinde,

sabahı getiren mesrur çocuktan emanet.

Eşiğinde güneşin tohumu, bir avuç toprak elinde.

Koca cihanda aymazken günler,

nasıl doğar güneş, bir çerçevede?

Kıraç topraklar serili üzerinde, hatırında güneşli bir mâzi.

“Bu işittiğim seda, bu örtü nedir?”

Dinle! İsmim gecedir, düşkünlerin hâmîsi.

Fezanın rengiyim, aydınlığın vârisi.


Aç gözünü ey bîdâr,

âşiyan bellenmiş sana bu zulmet.

Ne bir kefaret var civarda ne de selamet.

Sen ki bu dünyada bir şerha,

yaşadıkça kanayacak, öldükçe kabuk bağlayacaksın.

Ne çetin meziyetmiş metanet, öldükçe anlayacaksın.


İnkisâr etme, seni senden devşirmişse hayat.

Ser sayfalarını sen, varsın okumasın kimseler.

İlmekler çöz boynundan, devrilmesin iskemlen.

Bir zihinde cihan, bir bedende zihin, bir makberde beden…

Ne bulduysan hüznünde, zihninde buldu mesken.


Bir teranedir dökülür kemanın kirpiğinden,

yasla başını abanoza, dinle nedir ladinin aksisedası.

“Ey gecenin ahbabı! Vecibendir sükûnet,

mahiyetindir sevmişlerin vedası”

Yâr bildiysen şayet cümle feryadı,

nedir zülfüyâra ak düşüren,

söyle niyedir aklın noksana tandansı?

Her ne idi ise,

bir feryat ki koptuğu günden beridir ihtiyar,

bir ihtiyar ki üstünde sükûnet yaftası.


Uykusuz gecenin ahbabı!

Aç gönlünü, dinle ne keramet söyler ladin?

“Vecibendir sükûnet, şuurundur haddin, tabiatındır inayet”

“Nasıl mümkün olur sükûn,

feryat etmelere çark eylerken yürek?”

Bekleyeceksin,

zülfüyâra ak düşürecek binbir türlü musibet.

Öğreneceksin,

nihayetinde, ihtiyarlamış bir feryattır sükûnet.


Ey gecenin ahbabı!

Getiremediğin sabahlar sarmalamış, güneş yüzlü naif çocuğu.

Gönenmek ne mümkün?

O sabiyle aynı çerçevede kalmış sabahların.

Bitmez bu intizar.

Bitmez, gelmezleri bekleyişin.

Uyan gecenin ahbabı!

Sil yılların pasını dîdârından,

vardıysa bir parça huzur, elde etmeliydi onu.

Endişelenme göreceksin.

Şu cisimler mezbelesinde, sürura tabi değil huzur.

Tasalanma, yalnız değilsin.

Her ne ki zuhûr etmişse, nefesinde mahrem bir kusur.


Ey kâşif, ey seyyah, ey dost.

İsmim gecedir, âfakın şehriyârı.

Hüdâ’nın kanvasıyım, yıldızların diyarı.

Yanıt ver! Bir sen misin kederlenen,

bir sen misin, pınarların yolunu eskiten?

Kabzadan yoksun, kavradığın şu liyâkat kılıcı.

Madem ki kuşandın, kanamaktır vazifen!

Bir sen misin direnen,

bir sen misin kurutan saadetin soyunu?

“Akıbetim yaman” diye dökme yaşını,

sebat et, madem ki arşınladın sınır boyunu.


Uyan, uyumazların güzidesi!

Garip geceye de bir yâren gerek.

Uyan ey garabet!

Lâl olmuş geceye bir kâtip gerek.

Uyan ve kıyâm et!

Heyhât! Berhudarın mahareti değil bu illet,

ilhamın olmuş geceye bir fedai gerek.

Uyan ey divâne!

Zâhir oldu gayrı cevher, o vakit cezbelendi yürek.