Ağır, metal bir zırhı bıkkın ve bitkin bir halde parça parça kopardım yapıştığı tenimden.
Öfkeyi söktüm, hüzünden silkindim, adaletsizliğe duyduğum yumruk ısırtan keskin, parıl parıl hıncımı ebesinin kınına geri soktum.
Sanki ilk kez görmüşüm doğduğunu, doğduğumu, güneşe özlemle ısına ısına soldum turuncu akşam üstünün karşısında.
Çocuk gibi, azarlanmaktan korkmayanı bu sefer.
Böyle saf gülmedim hiç.
Saçımı yüzüme düşürdü diye bilenmedim yanağımı okşamaktan başka derdi olmayan rüzgara.
Şükürlerim bana, bize, göğe, topraktakine, üstündekine.
Suçlamıyorum, ne başkasını ne kendimi.
İlk kez bağırıp çağırmadan dinledim, anladım derdimi.
Yürüdüğüm düz yol değil ki, dağ ardına dağ. Tepe ardına tepe.
Ağla. Hep ağla ama üzülme. Buradayım, gitmem. Sözümden başka vereceğim şeyim, senden başka gidecek evim yok.
"Bitti" deme. Tanrı değil gözün, özün olsa bile. Şu yükselen toprağın ötesinde ne var bilecek değilsin her seferinde.
Unutmuşum ne güzel güldüğünü.
Yüksek sesle, neşeden utanır mı insan dercesine.
Gözüme bakıp korkumu göğsünün orta yerinden delercesine.
Yumuşacık, güzel ellerindeki nasırı ben görürüm.
Mezarlıklarda yerin olmasın diye her açılan çukura senden önce ölürüm.
Söylediğini dinler, söylemediğini anlar da en çok ona üzülürüm.
Öyle sonsuz, öyle dipsiz sevdin ki herkesi ve her şeyi, boynun hep biraz bükük.
Bunca güzellik, ne ağır yük.
Geleceği bilmiş, bugünü kurban etmiştin daha dünden. Tanıdığımda seni, tanışmamızdan çok sonra, alışmam gerekmeyen tek omuz seninkiydi başımı koyduğumda.
Anlamıştım zaman ve mekanla bazı sorunların olduğunu o anda.
Kendi taşıdığın yetmemiş gibi, kaç ayrı baş emanetti omuzlarına?
İyi bir insan olmaya çalışmadın hiç.
"O kadar çaba gerektiriyorsa içinde yoktur belki de" demiştin, düşünürüm hala.
"Çözmen gereken başka çok şey vardır kendinde, iyilik bir sorumluluk gibi yapışıyorsa yakana."
Zamanla çözdüm nesin, nereden geldin, nasıl buradasın.
Bu kadar çabuk sevmek her şeyi, çabucak koparılmaktan gelirmiş meğer.
Tırnak gibi sökülmüşsün etinden. Eğreti bellemişsin peşinden ne geldiyse.
Bir çırpıda sever, bir nefesle bin kez öper, tek adımda evrenlerce kaçar halde yaşamışsın bunca yıl.
Görüyorum nihayet, zırhın altındaki yarayı.
Yüzündeki gençliği boğazlamış izlerin geldiği yeri.
Ne derin uykuydu bu uyandığın, koma demeye dilim varmaz ama inkar da bende pek yerini bulmaz.
Bir tepenin daha sonu bu.
Işık var, ışık hep oldu. Turuncunun en güzel tonu bu.
Sonsuzun, benliğin, senliğin yolu bu.
Hep yazmak istediğin o kitabı yaşamak gibisi de, başka çaresi de yokmuş, yeni anladın. Tadını çıkar şimdi.
Çırılçıplak kal, tepelerden denizlere dal şimdi.
Tanrı varsa gökte değil, dipte yaşıyor demiştin.
Bul, anne karnından çıktığın andan sonra aldığın en derin nefesi al şimdi.