Takma adı olan Osamu Dazai ile daha çok tanınan Şuji Tsushima, 19 Haziran 1909’da Tsugaru Yarımadası’nın merkezî yakınlarında küçük bir kasaba olan Kanagi’de, Tsushima ailesinin 12 çocuğundan biri olarak dünyaya gelmiştir. Ailesi belirsiz kökenlerden gelmiş olsa da zamanla zenginlikleri artmış ve babasının Asiller Meclisi’ne seçilmesiyle dönemin asilzadelerinden biri haline gelmişlerdir. Kalabalık bir evde refah içinde yaşayan yazar yine de mutlu bir çocukluk geçirememiştir.

Annesi, çok fazla doğum yaptığı için rahatsızdır. Babası da öldükten sonra Kie teyzesi tarafından büyütülen Dazai, ne annesi ne de teyzesi tarafından koşulsuz bir sevgi görmüştür. İçinde bulunduğu sosyal statüye karşı tavır alan yazar, ailesinin sert tepkilerini umursamamıştır. Herkesin, karşısında saygıyla eğildiği bir ailede o, kendisini komik durumlara düşürüp insanların kendisine gülmesini sağlamıştır. Bu şekilde içinde yaşadığı karmaşıklığı gizlemiştir. İlk yapıtlarından biri olan Omoide (Anılar)‘de bahsettiğine göre dışarıdan kendini çok beğenmiş gözüktüğü için yalnız bir çocukluk geçirmiştir ve okulda öğretmenlerinden sürekli azar işitmiştir. Okuldaki üçüncü senesinde kalabalıktan mutlaka sıyrılması gerektiği düşüncesiyle derslerine ağırlık veren yazar, o zamandan sonra hep sınıf birincisi olmuştur. Politik geçmişi olan bir ailenin üyesi olması nedeniyle siyasetle ilgilenmesi beklenilen yazar, 17 yaşında edebiyata olan ilgisini keşfeder ve yazmaya başlar. 20 yaşına geldiğinde ailesinin tüm itirazlarına rağmen Tokyo Üniversitesi Fransız Edebiyatı bölümüne kaydını yaptırır ve hayatını yazarlık yaparak devam ettirmeye karar verir. Bu dönemde Komünist Parti’ye üye olması üzerine ailesi onu evlatlıktan reddeder. Dazai’nin edebiyat çevresinde kendisine örnek aldığı yazar, Japon kısa hikâyeciliğinin ustası kabul edilen Ryūnosuke Akutagawa’dır. Akutagawa’ya olan ilgisi sadece edebi anlamda değildir. İdeolojik olarak da Akutagawa’dan etkilenmiştir ve bu dönemde marksizm ile ilgilenmiştir. Akutagawa’nın 1927 yılında, henüz 35 yaşındayken intihar etmesi ise yazarda derin izler bırakmıştır. Dazai’nin ilk intihar girişimi 1929 yılı aralık ayının soğuk bir gecesinde, okul sınavlarından hemen önce gerçekleşmiştir ama aldığı uyku hapları yeterli dozda olmadığı için yazar hayatta kalmıştır. Üniversiteye girdiği yılın ekim ayında Hirosaki’deyken Oyama Hatsuyo adlı bir geyşayla tanışır ve ailesine onunla evlenmek istediğini bildirir. Anneannesi İşi, torununun bir geyşayla evlenmesini istemediği için buna engel olur. Daha sonra Dazai, aile defterinden çıkarıldığını ve ayrı bir hanenin reisi olarak gösterildiğini öğrenir. Bir kez daha evlatlıktan reddedilmenin darbesiyle içki batağına düşer. O sırada tanıştığı 19 yaşındaki bar hostesi Shimeko Tanabe’yi de ikna eder ve çifte intihara kalkışırlar. Trajik bir şekilde kadın boğulur fakat Dazai, oradan geçen bir balıkçı teknesi tarafından kurtarılır. Yazar, bu olayı kitabında şöyle anlatır:

“O gece, Kamakura’da denize atladık. Kadın, kuşağının kafede birlikte çalıştığı bir arkadaşının olduğunu söyleyerek güzelce katlayarak kayaların üstüne koydu. Ben de paltomu çıkarıp aynı yere koydum ve birlikte denize girdik. Kadın öldü ve ben kurtuldum.”

(Dazai, 2016, s.55)


Tüm bunlar olurken bir yandan eserlerini vermeyi sürdürüp önemli bir yazar haline gelen Dazai, bir önceki intihar girişimi ve Tanabe’nin ölümü dolayısıyla sorguya alınsa da serbest bırakılır. Daha sonraları yeniden Hatsuyo ile görüşmeye ve Komünist Parti’nin faaliyetlerine daha fazla karışmaya başlar. Hiçbir derse girmediği için mezun olamaz ve partinin pençesinden kurtulmak için abisini yardıma çağırmak zorunda kalır. Dazai, 1933 yılında, ilk kez Osamu Dazai takma adını kullanır ve Ressha (Tren) adlı kısa hikayesini yayımlar. 1935’te kısa hikayeleri ve 1936’da ilk romanı Bannen (Alacakaranlık Yılları) ile “Akutagawa Ödülü”ne aday gösterilir. Ödül, başka yazarlara verilse de Dazai’nin ünü yayılır. Alkol bağımlılığı ve veremle geçen bu dönemde tekrar intihara teşebbüs eden yazarın kısa bir süre sonra karın zarı iltihaplanır. Tedavi amacıyla verilen ağrı kesiciler bağımlılık yapınca arkadaşlarının ikna etmesiyle tedavi için hastaneye yatar. O sırada Hatsuyo, onu arkadaşlarından biriyle aldatır. 1937’de bağımlılığını yenen Dazai, Hatsuyo ile birlikte çifte intihara teşebbüs eder fakat çift, başarısız olup kesin olarak ayrılır. Bu ayrılıktan bir süre sonra işler yoluna girmeye başlar. Onun için kaygılanan ailesi, evlenme zamanının geldiğine karar verir. Ünlü yazar, 9 Ocak 1939’da Michiko Ishihara ile evlenir ve yeni bir hayata başlar. Çiftin, Sonoko ve Masaki adlı iki çocukları olur.


1942’nin ekim ayında annesi ağır bir hastalığa yakalanır ve kısa süre sonra ölür. O zamandan sonra Dazai’nin maddi durumunda bozulmalar başlar. Savaş sırasında dergiler ve gazetelerin kapanmasıyla Dazai gibi yazarlar önemli bir gelir kaynağından mahrum kalırlar. Oyama Yayınevi “Yeni Fudoki Dizisi” adlı bölge kılavuzlarında ona ve Tsugaru Yarımadası’na yer vermek ister ve Dazai bu teklifi kabul eder, böylece Tsugaru hakkında olan Mor Bir Serserinin Gezi Notları adlı eserini çıkarır. Okuyucunun isteğini direkt olarak karşılamayan bu eser, sadece bir kılavuzdan ibaret değildir. Birçok öznel anı içermektedir. Kitabın bu şekilde yazılmasını sağlayan Dazai’nin akıl hocası, büyük romancı Ibuse Masuji’dir.


Savaşa tam destek vermediğinden şüphe edilen yazar, sansüre maruz kalmaya başlar. Savaştan sonra başka bir kadınla yakınlaşan yazar, hayatını daha da karmaşık bir hale getirir. Ota Shizuko adlı bu kadın, Dazai’nin günlüğü Shayoo (Batan Güneş)‘ya ilham olmuştur. Çiftin, Haruko adında bir kızları olmuştur. 1947’de Shayoo’nun yayımlanmasından sonra, savaş sonrası en önemli yazar olarak tanınır. Bu yüzden kendini fazla zorlamaya ve yine çok içmeye başlar. Bu sırada Tomie Yamazaki ile tanışır ve onun yanına taşınır. Dazai uykusuzluk çeker ve kan tükürmeye başlar, eski akciğer hastalığı yeniden nükseder. Kısa sürede yazdığı ve bir nevi öz yaşam öyküsü olan Ningen Şikkaku (İnsanlığımı Yitirirken) adlı kitabını 1948 yılının mayıs ayında bitirir. Hemen ardından Asahi Gazetesi’nde tefrika olarak yayımlamak için Goodbye adlı eserini yazmaya başlar. 13 Haziran 1948’de Dazai ve Tomie, evlerinin yakınlarındaki Tamagawa Kanalı’na atlayarak intihar ederler 5. ve son intihar denemesinde başarılı olan yazarın cesedi 39. doğum günü olan 19 Haziran’da bulunur.


“…Yaşamaya neden devam edeyim? Bir neden göremiyorum. Yaşamak isteyenler yaşayabilir ancak. İnsanın yaşama hakkı olduğu kadar ölme hakkı da olmalı.”

(Dazai,2016, s.111)


Son kitabı Goodbye’ın finalini yazamadan hayata veda eden Dazai’nin eserleri sadece Japonya’yı değil, aynı zamanda tüm dünyayı da etkilemeyi başarmıştır. İntihar notunda yazan “Doğmuş olduğum için beni affedin“ cümlesi, özellikle Japon kültürünü oldukça etkilemiş ve günümüze kadar gelmiştir. Kitaplarında sıklıkla ölüme ve intihar düşüncesine yer vermiş, insanın kendi türünden ve en sonunda varoluşun kendisinden uzaklaşarak yabancılaşmasını, yalnızlığını işlemiştir. Aslen bu, insan olmanın niteliklerine sahip olmamayı yansıtmaktadır ve Dazai’nin yazdığı karakterler de tam olarak böyledir. Savaş sonrası Japon toplumunu ve bireyini, varoluşçuluk felsefesi içinde ustalıkla anlatan yazar okuyanların ruhuna dokundu.

Japonca watakushi shōsetsu ve shishōsetsu kelimelerinden çevrilen, 20. yy Japonyası’na özgü I-novel (ben roman) yarı otobiyografik bir edebi tarzda eserler vermiştir. Japoncada “ben” anlamına gelen “watashi” kelimesine yerine “I” kelimesi seçilerek akımın adı türemiştir. Bu türdeki romanların asıl amacı, yazılmış kelimelerin arasından yazarın gerçek kişiliğini, duygu ve düşüncelerini keşfetmektir, bu yüzden türe “ruhsal durum romanı” (mental state novel) da denilir. Önceki natüralist okuldan kaynaklanmıştır ve Taishō, imparatoru Yoshihito’nun yönetiminin olduğu 1912- 1926 yılları arasında doğmuştur. Popüler romancı Haruki Murakami de bu türe mensuptur.