Toplum her ne kadar kulağa zararsız bir kelime gibi gelse de sosyal canlılar olarak bizlerin, yaşamının bir parçası olduğu gibi büyük yarası olmayı da sürdürür. Aramızdan birçok kimseyi doğal sebeplerden çok toplum öldürür. Toplum denilen yapının altında nereden geldiği veya neden geldiği net olmamakla birlikte; hepimizin hayatlarına ve zihinlerine sızan ölümcül zehirler barınır.


Şimdi ise biraz genel tanımına bakalım. “Aynı toprak parçası üzerinde bir arada yaşayan ve temel çıkarlarını sağlamak için iş birliği yapan insanların tümü.” En basit hali ile karşılığı budur.

Gerçek anlamına gelirsek; sana nasıl giyinmen gerektiğini, nasıl çalışman gerektiğini, kiminle evlenmen gerektiğini, nasıl gülmen gerektiğini, sahip olduğun ya da sahip olmak zorunda olduğun yetenekleri... Ve daha birçok meselede senin yerine karar veren şey toplumdur. Peki neden? Çünkü her cambazın yürüyeceği ip öncesinde belirlenmiş olduktan sonra yaşanacak olası bir karışıklık söz konusu değildir.

Her gün değişen bu dünyada, tahmin ettiğinizden çok daha uzun süredir belirlenen yaşam standartları ve ölçüler vardır. Günümüzde dahi uymadığınız ne varsa önünüze bir duvar olur.


Özgürlüğün olmadığı günler özgürlük için savaşan insanların; o özgürlüğe sahip olduktan sonra zihinlerinde beliren soru "özgürlük ile ne yapılır?" oldu. Çünkü haklarını aramaları gerektiğini öğrenmiş ya da öğrenmek zorunda bırakılmışlardı. Ancak kimse daha önce özgür olmayı öğrenmemiş ve öğretmemişti. Tek bildikleri başka bir “yeterliliğe” ihtiyaç duymak zorunda olduklarıydı. Bunu isteyerek düşünmediler. Fakat her evde sözü geçen bir baba, her şirkette bir patron, her devlette bir lider vardı. Kendi kararlarını alabilecekleri noktaya ulaşmaları; taşınması kolay olmayan sorumluluk duygusunu ortaya çıkardı. Aynı zamanda kazanılan toplumsal  deneyimler sonucunda özgürlükten korkarak daha güvenli bir yer arayışına giren insanlar bugün uzakta değiller. Onlar ailemizde, arkadaşlarımızın, komşularımızın arasında, belki de karşısına geçtiğimiz aynada.


Değişen dünyada değişmeyen binlerce yıllık düşüncelerin varlığı kimi gibi beni de korkutuyor. Kendi sahip olduğumuz kimliklerden ayrı bir hayat geçirmektir belki de asıl korkunç olan. Hayatın iplerinin hepimize başkaları tarafından verildiği bir yerdeyiz. Fakat belki de her birimiz cambaz değiliz.