Bir suretin ve

Buğulu cama çizilen kalbin romantizmi 

Aslında yeterdi...

Kendimce kibirle öğüt vermeye cüret ettiğim ve

Sinemde yıllandırdığım

Sözcüklerin salsa tuttuğu süslü şiirler 

Bu defe bana ders vermeye gelmişler

Hoş gel... 


Fırçam elimde biraz hazan çizdim yüzüme

Mısralarımda sönmemiş izmaritler, ışıtırdı gözlerini 

Ve huzura gark ederdi baktığım her şeyi


Nedamet mayaladığım mısralar kafiye tutmamış

Sildim gitti, silgim bitti 

Kağıttan yapılma bana, kalmış tüm ıstırap

Dilimde çekicim, sicim sicim yonttum sözlerimi

Senden kabuk bağlamış yargıları bir kağıttan gemi yaptım

Ödünç aldığım nedametimle bıraktım denizlere

Dudaklarımdan dökülenler, hilale kalb olup yanıp tutuştu 

Ve sustuğum nağmeler yeşil yeşil ağladılar...


Bu mahzun sükut ne ilden, kaç yoldan geldi?

Ve yol yürümek külfet

Böyle gelişlere hazırlıksız mı, hazırdım gidişlerden

Geçen zaman post-apokaliptikten bir aralık 

Sunak ettiğim, ruhumun tutsak kaldığı bedende biraz dinlenir, giderim sandım

Hüzün kokan ve sana ait caddelerden bir hızla geçtim sandım,

halbuki hep kalan en büyük parçam

Sen sen diyerek aradığımda buldum kendimi 

Ve buldum...

Gözüm yüzümü ıslattı

Gören yağmur sandı, ıslaktım

Is tuttum, ıslattım                                    

Ayaklarının altında sürünen dünyanın en iyi şarkısı

Ayık kafa ve sokak lambasında sırtım, sadece ben dinledim 

Sessizdim



Kırm'ın son mısraları sahipliymiş yazan söyledi, söylerken ah-u zar büyük lütuftu

Bir şarkının son kuplesiydi söylediklerim, fasıl fasıl yaktım

Size düşen ısınmaktı

Sözcüklerin manaya iskan olduğu son nakaratta takılıp

Ve biz aynı bakışta takılıp kalalım istedim yüzyıl



Kaleme sığdıramadığım sonra sildim sandığım kafiyesiz sessizlikler

Son dörtlükte bulduğum seni, kaybetmemek için

Kağıtla aşklandılar...

Bedenimiz her bahar ve kış çiçeklere, lalelere yurt olmuş 

Bir lalenin köklerinde kokunu sezdim 

Ve kışları toprağı sevdim


Elai huşların arasında bildim kokunuzu fakat, koklamaya bilmeye haya icap etti 

Sıra sıra ulanmış yıllar, bu sükutu bozmaya yeminli miydi?

Ruhlarımız ezelden mi tanıdıktı? Gözleriniz öyle dedi

Aslı arşta, sureti mühürlenmiş hissimin en derinlerinde, çıkardım şimdi...