sen misin çocukken düşüp dişimi kırdığım merdiven?

olsun, ben seninle büyüdüm o zamandan

güzel bir yaz günü düştüğüm elma ağacı beni sana hazırlıyordu aslında

nefesim kaymış gitmişti ciğerlerimden

ah, ah, bir inansan gözüme inen perdedeki yüz çizgilerine

dünya daha yaşanılır bir yer... olmaz da

belki katlanırız olacaklara, ne dersin?

biz el ele verirsek, olsun, bir şey olmasın yine

ama bilmez miyiz o zaman

yaşamın küçük bir diliminin eşsiz tadını?

ne dersin, yetmez mi bu bize?


ben seninle büyüdüm

yoktun belki o zamanlar

kim bilir hangi oyuncağını severdin daha çok

kim bilir kaç arkadaşından sakladın şekerlerini

belki de, arkadaşın yoktu daha şeker yerken saklayacağın

kim bilir, belki olsaydı paylaşırdın hepsini...


benim vardı bir tane ilk küfürümü öğrendiğim

şekerimiz yoktu ama dayaklıktı yüzümüz

bir Özbek, yahut Kazak, ikisi de aynı

uzatmaktan geri durmazdık yumruklara gözümüzü

köpek ısırıkları, ilk öpücükleri vahşi tabiatın

ve ilk sevgileri mahalle kızlarının

hepsi sana hazırlıyordu beni fark etmeksizin


büyüdüm sayılmaz ama bıkkınım bir bakıma şimdi

özlemi de yok eski şeylerin

âhenk tutturasım yok şiirlerde

bunu da öylesine karaladım işte

belki okursun, ya da okumazsın diye...