Bu saatlerde geliyor aklım başıma. Bu saatlerde yaşıyorum ben. Ben olduğumu hissediyorum bu karmaşada. Hapsoldum yelkovan ve akrebin oyununda. O ince solukta bekliyorum. Neyi beklediğimi bilmeden kuyunun dibini boyluyorum. Koca bir delik var gökyüzünde. Kimse fark etmiyor. İnsanlar bir şeyi fark edemeyecek kadar yorulmuş. Bir şeyi fark edemezken iki şeyi nasıl fark edebilirler ki? Deliğe bakarak onu oluşturan sebepleri bulabilir misin? Hiç sanmam. Dokunman lazım. Gözlerini, dudaklarını ve kulaklarını kapatman lazım. Bedenini kullanmaman lazım dokunabilmen için. Bazı şeylere dokunmak cesaret ister kör kalmışken. Şimdi bu saatlerde dokunmak istiyorum daha önce hiç hissetmediğim bir şeylere. Belki de hiç hissedemediğim o şeye. Şeyler bazen garipler. Bazı şeyler diğer şeylerden şeylersiz ayrılamaz. Bu şeyler de şeylerden oluşur aslında. Her şey bir şey eder nasılsa. Şeyler vardır ve hep var olacaktır. Hiçbir şey buna engel olamaz. Şeyler biraz şeydir işte. Şey… Unuttum. Nerede olduğumu unuttum. Nerede kaldığımı unuttum. Nerede barındığımı unuttum. Eğer birine dokunmak istersen, gökyüzündeki delik büyür. Eğer birinin sana dokunmasına izin verirsen gökyüzün artık koca bir deliktir. Bu bir deliliktir. Kesiktir. Bu saatler, nereden geldiler? Uyumuşum. Özür dilerim. En çok da ayakta uyumuşum, senin karşında. Daha bilmediğim neler var kim bilir hakkında. Parmaklarım yanlış harflere kayıyor. Neredeyse kim olduğumu söyleyecekler sana. Ama bilemezsin. Biz bilemeyiz ne işimiz vardı bu saatte buralarda. Çektiğin nefes yaşam değil. Her saniye her nefeste çürütüyor bedenini. Günde kaç defa çürütüyorum kendimi? Kaç defa yaklaşıyorum sona ve geri dönüyorum yaşama? Hemen umutsuzluğa kapılma. Bir katliam yapacağız. Bir bahçeden gizlice çiçekler koparacağız. Çiçek kokusuyla çürütmek kadar güzel bir şey var mı hücrelerini. İşte yaşamı soluyabiliyorsun diyeceğim sonunda. Elinde ölü çiçekler var, artık yaşam sensin. Göz göze geleceğiz, sen anlamayacaksın bense hiçbir zaman anlatamamış olarak kalacağım. Belki bir şeyler olacak. Bir dikene dokunacağız bu sefer. Bir şeyler hissedeceğiz ama tanımlanamayacak. Teşhis edilemeyecek hissettiklerimiz. Hepsinin yüzü dağılmış. Bizden başka kim tanıyabilir, hiç sahip olmamışsa. Sonra güleceğiz hep yaptığımız gibi. Küçük bir oyun bu. Her oyunun içinde bir oyun. Akrep ve yelkovanın oyununu unuttun mu? Şeylerin arasına saklanmış bir mucize. Bu şeyler biraz şeydir işte. Sen bilirsin, bildiğini biliyorum. Şey… Ama ben unuttum. Hissedebildiğimi hatırlamam için dokunmam lazım. Bu oyun saatlerinde kendimi bulabilmem için bu hapisten kaçabilmem lazım. Çünkü bu saatlerde yaşıyorum ben. Bu saatlerde geliyor aklım başıma.