İkramdır sana, yüz odalı handa anahtar

Duvarda yankılanan, vakit geçti, ihtardır

Kimden gelir bu pespaye, bezgin tanılar

Suskunluk bile bu uğurda feryat sayılır

Bilmem akrep niçin yelkovanla koklaşır

Vakit geçti çoktan, ayın üstünü örtmeli

Övgüler dizmeli ufuktaki kan halesine

Ve günün ertesine öyle bir ağıt yakmalıyız

Ki kırılsın çarşafa bürünmüş taş duvarlar

Hem daha ne saklayacaklar ki

Artık orta yolu bulmuşken tümsekler

Akarsular öfkesini yitirmişken

Meşe bile öğrenmişken boyun eğmeyi

Kaybolmuşken sokağımda kör dilenci

Bu taş duvarlar neyi saklayabilir

Öyleyse susalım kuyudan bir demet çalıp

Belki bir peygamber sefası çalar kapımızı

Yol verin!

Artık çekin kanadımdan elinizi

Zaten bir yere gideceğim yok

Şu kuyudan bir demet çalacağım

Lütfen susalım


Okyanustan kopup avuçlarda toplanan

Bilmem kaç balıkçının ahıdır

Açlığa uzatılan boyuna benzerler

Oysa bu yalnız bozkırın kahrıdır

Bilmeye değer mi bilemiyorum ancak

Yalnız bırakılan balık layıkıyla tanınmaz

Sadece gıyabında anımsanır