Evrenin ortasında devasa büyüklükteki dünya ağacı Yggdrasil vardı. Ağacın köklerinde ise dokuz farklı evren bulunuyordu. Bu evrenler; Asgard, Alfheim, Jotunheim, Midgard, Muspelheim, Niflheim, Nidavellir, Vanaheim ve Hel olarak isimlendirilirdi. Orijinalinde muhtemelen Svartalfheim evreni de vardı fakat bu evren daha sonradan Snorri Sturluson tarafından, muhtemelen bir kafa karışıklığı sonucu, Nidavellir ile birleştirildi. Bütün evrenler birbiriyle bağlantılı ve bir arada var olurlardı.


Asgard, Aesir kabilesine mensup, yönetici tanrıların yaşadığı evrendi. İnsanların yaşadığı Midgard’a gökkuşağından bir köprü ile bağlanıyordu. “Asgard herhangi bir topraktan çok daha verimlidir ve aynı zamanda bolca altın ve mücevherlerle kutsanmıştır.” diyor Sturluson. Evren yüksek binalarla doluydu ve tamamlanmamış bir duvar ile çevriliydi. Duvar, tanrılar Thor kılığında bir devin geldiğini öğrenince ortaya çıkan kargaşada araya kaynamış bir taş ustasına ithafen yapılmıştı. Asgard aynı zamanda ölünce gidildiğine inanılan Valhalla’daki ölüler salonunun da olduğu yerdi. Bu salon Odin tarafından yönetilirdi. Savaşta ölen savaşçılar, Ragnarok’ta tanrıları desteklemek için Valhalla’ya gider ve orada savaş yeteneklerini geliştirirlerdi.


Alfheim, ya da diğer adıyla Ljosalfheimr, aydınlık ve iyi elflerin diyarıydı. Snorri’den sonra ise tüm elflerin olarak sayıldı. Bu evren Tanrıça Freya tarafından yönetiliyordu. Elfler, ışık saçan ve güzel, sanat, müzik ve yaratıcılığa ilham kaynağı olan varlıklar olarak betimlenir. Bu evrenin dünya üzerindeki coğrafik konumunun Göta Nehri ile Glomma Nehri ağızlarının arasında olduğu düşünülmektedir. Orada yaşayan insanların da daha büyülü olduğu düşünülürdü. Mitolojik Alfheim’in de bu bölgeden esinlenilerek imgelendiğini düşünülmektedir fakat buna dair bir kanıt yoktur. Şiirlerde “güneşten daha güzel” olarak betimlenir.


Muspelheim, alevlerin evreni ve Ginnungagap’ın ilkel boşluğundan sızan ilk elementsel dünyaydı. Ateş Devi Surtr, Rangarok’ta ortaya çıkmak üzere burada yaşıyordu. Ortaya çıktığında her şeyi yok edecekti. Günümüzde ise araştırmacılar Muspelheim’in bu şekilde betimlenmesine karşı çıkılıyor ve orasının tek amacının Ragnarok’ta rol oynamak olduğuna katılmıyorlar. Bir başka şiire göre bu evrende topluluklar yaşardı. Fakat her iki versiyon da Ragnarok’ta dünyayı fethedecek kötü topluluklara işaret ediyor.


Jotunheim, ya da diğer ismiyle Utgard, Midgard ve Asgard arasında yer alırdı ve Buz Devlerine ev sahipliği yapardı. Jotunheim, düzensiz, kaosun hâkim olduğu, büyülü ve vahşi bir evrendi. Kara ormanlarla ve doruklarında kışın dondurucu soğuklarının hiç geçmediği dağlarla bezeliydi. Hilekâr tanrı Loki, bu evrenden gelmeydi fakat Asgard’da yaşıyordu. Jotunheim genelde sakınılan bir evrendi fakat bazı hikayelere göre bilerek giden tanrılar olmuştu. Aynı zamanda Odin bilgelik için tek gözünü bu evrende feda etmişti. Asgard’dan hiç buz tutmayan ve geçmesi zor İving nehri ile ayrılıyordu. Jotunheim’e gidenlerin başına her şey gelebilirdi, nitekim Thor da dev Utgarda-Loki’nin sığınağına gittiğinde yaşadıkları, beklediği gibi değildi. Yolculuğunun sonunda ise sığınak ve içindeki her şey yok oldu.


Hel ya da Helheim, karanlık ve kasvetli bir evrendi. Loki’nin kızı Hel tarafından yönetiliyordu. Loki’nin çocukları doğduğunda Odin onların ileride sorun yaratacağını anladı ve her birini uzak yerlere koydu. Midgard yılanını suların dibine, Fenrir kurdunu göklere zincirledi ve Hel’i Yggdrasill’in köklerinin altındaki karanlık evrene attı. Burası duvarlarla kapalı ve tek bir kapısı olan bir yerdi. Sadece Helveg adı verilen uzun yoldan inerek ve tehlikeli bir silah nehrini geçerek ulaşılırdı. Yöneticisi Hel, suratsız ve düşünceli bir devdi. Savaşta değil, yaşlılıktan ya da hastalıktan ölenlerin gittiği yerdi. Cennet ya da cehennem kavramları yerine İskandinav mitolojisinde ölüm, hayatın başka bir yerde devam etmesiydi.


Nidavellir, ya da diğer adıyla Svartalfheim, cücelerin yaşadığı evrendi. Midgard’ın altında, dünyanın derinliklerindeydi. Bu cüceler yerin altındaki madenlerde ve demirhanelerde çalışır, demircilik ve zanaatkarlık yaparlardı. Nidavellir, karanlık, sisli ve sadece demirhanenin ışıklarıyla ve duvarlardaki meşalelerle aydınlanan bir yerdi. Cüceler işçilik ve büyü ile ilişkilendirilirdi. Thor’un çekici Mjölnir’i, Odin’in mızrağını ve Frey’in katlanıp cepte taşınabilen gemisini onlar yapmıştı. Aynı zamanda Şiir Likörü'nden de sorumlulardı. Şiir Likörü'nü Odin devlerden çalmış ve daha sonradan içkiyle şairlere aktarıp mısralarını yazmalarına yardımcı olan tanrılara vermişti.

Niflheim, Muspelheim ile birlikte dokuz evrenden en eskisi ve bütün yaşamın başladığı buz, kar ve sisle kaplı ilkel evrendir. Muspelheim’in aksine bu evrende yaşam yoktu. Buz devleri bile yaşamazdı. Odin başta Hel’i Niflheim’e gönderdi, daha sonradan ölüler üzerindeki gücünü verdi ve Hel’in karanlık evreni anlamına gelen Niflhel’e gönderdi.


Vanaheim’de, Vanir kabilesinin tanrıları yaşardı. Bu tanrılar büyü, bilgelik, bereket ve geleceği görme ile ilişkilendirilirdi. Aesir tanrıları, Vanir tanrılarıyla sebebinin onaylanmayan büyüler olduğu tahmin edilen bir savaşa girdi. Barış anlaşmasıyla sonuçlandı ve rehine takası yapıldı. Vanir deniz tanrısı Njord ve iki çocuğu Freyr ile Frejya, Asgard’da yaşamaya başladı. Vanaheim ile ilgili betimleme olmamasına rağmen aydınlık, bereketli ve iç açıcı bir evren olduğu varsayılıyor. En ünlü tanrıçalarından biri olan Freyja, Asgard’da Folkvangr adı verilen ölülerin evrenini yönetiyordu. Orasının da tıpkı Vanaheim gibi hoş bir yer olduğu düşünülür.


Midgard, biz insanların yaşadığı evrendi. Suyılanı Jörmungandr tarafından sarılmış geçilemez bir okyanusla çevriliydi. Asgard’daki tanrılar, Midgard’a Bifröst isimli gökkuşağından köprüyle gelirdi. Bu evrenin ilk insanları Ask ve Embla’ydı. Edebi çalışmalara göre Midgard, Ragnarok’ta yok edilecekti.

 

Kaynak:

https://www.worldhistory.org/article/1305/nine-realms-of-norse-cosmology/

https://www.heritagedaily.com/2018/08/yggdrasil-and-the-9-norse-worlds/121244


Yazar: İrem Ehlidil