yürüyorum. efim efim donuyorum ama bu hissiyatımı göz ardı etmekten çekinmiyorum. ilerde, solda bir kıraathane ilişiyor gözüme. giriyorum, sıcak, biraz ısınıyor; seviniyorum. bir çay içiyorum. içim ısınıyor, çay içimden geçerken içim ısınıyor. oturduğum yerden tembellik edip kalkmıyorum, belki de sıcağı ilk defa soğuğa tercih ediyorum, bunun getirisiyle içtiğim çay sayısı artıyor. en sonunda kalkıyorum, biraz yürüyorum, aylağım. kendimi vapur iskelesinde buluyorum. gözüme değen bir kadın, saçları omzundan düşen bir kadın görüyorum; bu sefer üşümüyorum. üşümüyorum, kansızlığımdan rengimi açan ben, ocak ayının o soğuğunda üşümüyorum. yanına gitmek istiyorum, belki yakar, belki yakar beni, yaksın istiyorum. kadın yakar, bu kadın yakar beni, görüyorum. görüyorum lâkin ayaklarıma komut veremiyorum, beynimin işlevini kontrol edemiyorum. yürüyemiyorum, oracıkta kalıyorum. kaşlarım çatılıyor, kendime söz geçiremediğim ilk seferle yüzleşiyorum. en sonunda buluyorum, yürüyecek gücü buluyor ve yürümeye başlıyorum. o gidiyor. geç kalıyorum, geç kalıyorum, gidiyor. bindiği o vapurla beni ardında bırakırken denizin mavisi bana ilk defa hüzün hissettiriyor. deniz beni ilk defa üzüyor. deniz, bulduğum sandığımı benden götürüyor. otuz üç yaşında bir adam olarak ilk defa görünüşe aldanıyorum. bu bana basitleşmişim hissiyatını veriyor, aldırmıyorum. bugün, bugün ne çok "ilk" kelimesini kullanabileceğim şeyler yaşadım, diye düşünüyorum. bir banka oturuyor, tefekküre dalıyor ve onu kaybettiğim düşüncesiyle içerleniyorum. bu duyduğum nedâmetin önüne geçemiyor, yine de saatler sonra o banktan kalkmayı beceriyorum. evimdeyim. hakir görülen, gittikçe siyaha çalan soluk duvarın önünde eski, kubat kanepesi olan evimde. harap masamın üzerinde izmaritlerimi taşıyan küllüğüm, bir kalem ve kırışmış sayfalara sahip defterim duruyor. oturuyor ve o deftere iskeledeki kadını yazıyorum.




bugün, bir kadın gördüm. sana benziyordu, sana benziyordu sevgilim. gördüm, üzerindeki siyah kabanının bir düğmesi kopmuş, onu dikme zahmetinde dâhi bulunmamış, buna aldırış etmeyen bir kadın, sana benziyordu. saçları seninkine nazaran daha azdı, fark ettim. dudakları, dudakları renksiz, ama bir gülse meftun olursun, bariz anladım. sûzan. o bir sûzan, tıpkı sen gibi, belli. teni kavruk, burnu kemerli, kaşlarının şekli sanki hep huysuzmuş gibi çatık, mizacı sert, senin gibi. şâyet yakalayabilseydim onu, bu denli mihnet duymazdım elbet. sevgilim, sevgilim kaçırdım, yakalayamadım, tutunamadım, gitti. ah, kahrolsun ayaklarım, gidemedim, daha erken gidemedim, kahrolayım, gidemedim. mütemadiyen aklımdan çıkmaz şimdi, sana benziyordu diyorum, nasıl çıkması söz konusu olabilirdi? sana benziyordu. semâdaki sana benziyordu. zirâ, senin gözünün derûnunda bulduklarımı bir başkasında bulmam elbet söz konusu değil. dilârâ'm, kavruluyorum. özlemimden kavruluyorum. ah, vermeseydim o sözü, vermeseydim âkıbetimiz böyle olur muydu hiç? ben ne diye yaşıyorum bedenin toprak altında, ruhun semâdayken? sevgilim, bu bâki bir kavrulma. ağrıyorum. ağrıyor ve her gün yaşın yaşın ağlıyorum. artık beyhûde olan sualler aklımda daha sık dolanıyor, zihnimin duvarlarına çarpan o suallere her defasında için için ağlayarak susuyorum veyâhut bağırıyorum. yanıtlayamadığım her sual için seni suçluyorum, ki haklıyım. mamafih, yanına gelemiyorum, sözümü çiğneyemiyorum. kendimi bir süre inandırdığım yalan, kendimi teskin edebilecek kadar olgunum, yalanı aklıma geliyor. edemiyorum, teskinleyemiyorum, kendimi konu sen olduğun müddetçe yatıştıramıyorum. ah, bir ölsem, yükselsem âsümâna, rastlar mıyız? rastlarsak, bu tahassürümü, bu ulvi tahassürümü dindirebilir miyim? bilmiyorum, ihtimal vermiyorum. ne rastlamaya, ne dinebilecek özleme. dayanamıyorum, sanıyorum ki, sanıyorum ki bu sterilize edilemeyecek bir ehemmiyet. sevgilim, sanıyorum ki, seni aramaya yelteneceğim. şimdi, belki de şuracıkta, çökmeye yüz tutmuş tavanıma ip bağlayacak, boynumu ipe geçirip canıma kıyacak ve seni arayacağım. belki de bunu yapacağım. kuşkusuz, ben bunu yakınlarda yapacağım. bu, demin aldığım bir karar. kendimle çelişkideyim, sığamıyorum. araftayım, aklıma sana verdiğim sözüm geliyor, sızlıyorum. yine de, yanına gelmek isteyişim daha ağır basıyor, bu nedenle, sanıyorum ki, bu sana son yazışım. hatrım, sanıyorum, sanıyorum sana geliyorum. sanıyorum, mevt bu defa bana kollarını açacak. beni kucakla. beni kucakla, sana geliyorum.