zaman geçiyor, evler ve arabalar ve hatta o hiç bitmez dediğimiz akşam gürültüsü; her şey diniyor. uzakta, köşede bir kadın duruyor. kargaşanın içinde öyle yapayalnız. ben anlıyorum o kadını. istemezdim.


her şey yavaş yavaş akışında akarken, tüm kapılar açılıp, kapanmaya hazırlanırken, çocuklar eve dönecekleri için neşesizken ve kediler uykularından yeni uyanıyorken bir kaldırımda öyle durmayı bilirim. alelade bir taşa bakmaktan kendini alamamayı, çarpan omuzlara, amansız kahkahalara, sabırsız korna seslerine bile başını kaldıramayacak kadar yorgun olmayı bilirim. istemezdim.


her şey geçer ve mutlak surette tekrarlanır. ama hasret -çaresi olmayan, dönülemeyen o dipsiz çukur-. ki bu duygunun acınası yanı şudur: seni bir akşamüstü kaldırımın bir köşesinde öyle durduran şey o çukura düştüğün değil, artık çıkmaya çabalamadığındır. şimdi biraz daha zaman geçecek, şehir kendini eve kapatacak, bazı sokak lambaları yorulup kapanacak ve o kadın kendine geldiğinde önünde iki seçenek olucak; ya saatlerdir öylece durduğu kaldırıma çöküp ağlayacak. ya da öyle alelade bir sokaktan evine yürüyecek.


ilk seçenek daha yorucu ama daha iyidir. nereden biliyorum? istemezdim.