İsa'nın Dönüşü


Kendi yıkıntıların üzerine kuracaksın var olma şeklini. Her talanla, bitişle, vazgeçişle birlikte çökecek, seyredeceksin kendi sonunu. Ama içindeki ateş tümden sönmedikçe hep yeniden kalkacak ve inşa edeceksin benliğini. Sen terk edilemez bir topraksın, yalnız kendine yerleşensin. Nasıl ki bin yıllardır aynı su kenarını mesken edinmiş halklar yığınıysa bu coğrafya, sen de öyle bileceksin kendini. Çamurunun, izinin, çoktan yosun olmuş medeniyetinin üzerinde yeni yaşamlar tasarlayasın, çizesin diye ilerlemeyi bahşediyor doğan gün.

Biliyorum ki katlanılması en zor yük senin, benim, onun omuzlarında. Devamlılık bu karanlıkta bize dayatılan, özümüzün son damlasına kadar akıtmamız isteniyor bu ulu ülkü için. Hangi ülkü, gerçek olmayan bir sanıyı var bilmemiz ve boyun eğmemizden ibaret tüm bu çılgınlık. Tam pes ettiğinde, ait olduğun yeri terk etmeye hazırlandığında, bir yolu ev yapmaya kalkıştığında İsa inecek ve seslenecek yeniden yaşama olan bu ihanetine:

"Parmağını uzat.’’ dedi. Yaradan'a dokunuyorum diye haykırmadı Thomas o an, ben öyle yapardım, onun hissedeceği en fazla bir dosttu o kadar. Sakin ve durağandı. O dönmüş olsa da olmasa da iman lekelenmiş, inanç sarsılmıştı bir kere. Baba oğlunu acıya teslim etmişti. Ve bunu bir lütuf gibi sergilemişti yasın içinde. İsa devam etti:

"Ellerime bak, elini uzat, böğrüme koy. İmansız olma, imanlı ol!’’

Ve bunu duyan sen ataların gibi, onlardan kalan miras gibi, unuttuğun her şeyi hatırlayacaksın, bir kez daha anlayacaksın, Tanrı'yla başladı bu ihanet.