Bir rivayet odur ki daha çocuklu yaşlarında bir gün parlaklığı göz yakan bir taş bulmuş Habille Kabil. El değmemiş bir ırmağın uçurumunda ayaklarını sallandırarak tartışmış iki çocuk taşın ne olduğunu.

Habile göre cennetin dönüşü, babanın rüyasıymış bu. Kabilse yeni yurdun, yer yüzünün kabullenişi olarak yorumlamış hikmeti. İki oğul buldukları sırrın heyecanıyla Ademe dönmüşler. Sonsuz inzivasının suskunluğundaki baba, hiçbir düşünce barındırmaksızın bakmış önce şaşırmamış olana, emredilmişçesine bir rahatlıkla bildiğini yapmış hemen. Üçe bölmüş taşı. Birini Habile birini Kabile uzatmış. İki oğul emredilmişcesine almış avuçlarına. Kalan son parçayı bir beze sarmış adem. İki oğlunu da peşine takarak yürümeye başlamış. Ormana varmışlar. Habille Kabilin doğduktan sonra tanrıya tanıtıldığı ağacın eşiğinde durmuşlar. Ortadan ikiye yarılmış koca bir söğüt. Öyle diri öyle canlı. Baba taşı beziyle ağacın arasına koymuş. Anlatılan o ya koyar koymaz yosunlarla kaplanmış üzeri. Taze fidan gibi soluyan ağaç bir anda kupkuru kesilmiş. Tüm olanı şaşkınlıkla izlemiş iki oğul. Bir anlam verememişler olana. Gerisin geri dönmüşler. Ne bir soru çıkmış ne bir cevap. Kabullenilmiş bir yüzleşme deniyor kimilerince bu suskunluğa. 

Bir daha kimse bahsetmemiş parlayan elmastan. İki çocuk koymuşlar bir köşeye yan yana parçalarını,arada bir boşluk eksik parçaya ayrılmış,öylece durmuş yıllarca.

Ta ki bir gün baba serpilmiş oğullarına seslenene dek.

-Alın yanınıza kader taşını, ormana dönün, ilk güne. 

Afallamış bizimkiler. Ama emir o ya hazırlanmışlar hemen. Baba oğullara sarılmış;

-Biliyorsam da tanrıdandır bilmiyorsam da, size bakınca yalnız sevgiyi görüyorum bunu da o biliyor ya. Diyerek uğurlamış. 

İki delikanlı ağaca vardığında, bir kız karşılamış onları. Refre, anasız doğan. Soyu insanlığın. Habil kızın gözlerinde yıldızları görmüş, orada vurulmuş ona. Kabilse yer yüzüne ayak basacak tüm ruhları duymuş kızın sesinde. 

Afallamış iki oğul.

Refre elindeki taşı uzatmış. Kader bu ya ilk Kabil uzanmış almış elinden. Birleştirmiş.

Olacak olan o ya bir kuş olmuş taş, Habili sırtından kavradığıyla yükseltmiş göğe. Cennetin yolunu gözleyen oğul ermiş hasretine. Yeni yurdu toprak etmiş Kabil de kendine. İkisi de mutsuz oldu sonunda derler. Biri o çok imrendiği cennetten sıkılmış diğeri bir türlü sevememiş Habilin Refresini. Yıldızları içmiş Habil doyamamış, ruhlara karışmış Kabil yalnızlık peşinden gelmiş. Ara ara ikisi de aynı dileği dilerlermiş. Kaderle karşılaştıkları o güne dönmeyi ve aldırış etmemeyi parlaklığına. Sonsuza dek birlikte olup bir dere kenarında oyun oynamayı dilemiş ikisi de. Masumiyetlerini aramışlar, hiç ayrılmamayı, çocukluğu. Baba razıydı oğullarından derler,ihaneti Tanrı başlatmış.