Balkon içine yerleştirilmiş saksılar,
Yaşlı bir kadının son hatıraları bıraktığı dünyaya,
Her bir iz geçip gitti akşam karanlığında,
Geçip giden izler velhasıl kelam,
İçimde de bir yerlerde varlar.
Bütün bu şaşalı renkler elbet bir gün solacak çiçeğim
Herkes ve her şey bir fotoğraf karesi gibi geçmişte kalacak.
Kimileri ve kimi zamanlar hatıralarda ama Çoğunlukla zihnin kara deliğinde yutulmuş ve unutulmuş şekilde...
Bir gün daha ilerledi yelkovan,
Bir gün daha yaşlandı dünya.
Az kaldı çiçeğim ölümün nefesini hissetmemize,
O gün bu dünya telaşını bırakacağız bir kenara,
O gün anlaşılmak gibi bir kaygımız olmayacak.
En doğal halimizle veda edeceğiz makyajlara...
Bir gün hepinizi terk edeceğim.
Bilinmeyen bir diyarın birinde bir taş gibi unutulup gideceğim.
Gideceğim bir unutuluşun izinden,
Çocuk yanlarımı,
Haklılık paylarımı,
Belki de yaşadığım ve yaşattığım acıları,
Bir bisiklet özgürlüğünde çiçeğim,
Tende gezen rüzgâr gibi biçimsiz şekilde,
Gideceğim.
Sen yine de aldırma bana,
Ne ben önemliyim ne de sen çiçeğim.
Kanma kişisel gelişim zırvalıklarına,
Ne sen kalacaksın,
Ne de ben...
Üst üste koyduğumuz tecrübelerin alelade hiçliğe saplanması da gelecek.
Yaşadıklarımız da bizle gelecek.
Cümle aralarında geçmiş zaman eklerinde kalacağız.
Bir zamanlar orman hükmündeydi bütün günler,
Kuvvetle muhtemel yaşanıyordu güzel hisler,
Sonra...
Ya sonra?
Bir tabur asker kurşuna diziyor tek tek güzellikleri,
Bu ölümleri gören yok.
Gören yok ölümleri,
Herkes az az ölüyor.
Hepsi bu, hepsi bu, bu kadar çiçeğim.