"Onu daha iyi birine dönüştüren hiçbir kadınla tanışmamıştı."

İşte böyle bir kadına aşık oldu Martin Eden. Okumaya başladığım andan itibaren elimden mavi fosforlu kalemimi eksik edemedim. Çizilecek, aklıma kazınmasını istediğim öyle güzel cümleler; hatta bazen paragraflar var ki...

Bu eseri okudukça insanın araştırmacı yanı, okuma hevesi, bilgi depolamaya olan ihtiyacı arttıkça artıyor. Henüz kitabın orta sayfalarındayım, bitirmeden de tavsiye etmek istedim; bu kadar eminim yani Martin Eden'dan. Neden daha önce okumamışım, bir yıldır neden kitaplığımda bekliyor bir bilsem. Kitabın konusu Martin Eden'ın hayatı diyebilirim, Jack London'ın bir de otobiyografik diyebileceğimiz bir romanıymış. Bir akşam bir kavgada koruduğu adamın evine akşam yemeğinde misafir çağırılan Eden, gördüğü andan itibaren, koruduğu adamın kız kardeşine aşık oluyor. İlk 10-15 sayfa içerisinde gerçekleşen bu olaylar sonucunda baş karakterimiz köklü bir değişime karar veriyor. Martin geçimini denizcilikle sağlayan 20 yaşında genç bir delikanlı. İlkokulda okulu bırakmış, denizcilerin arasında kibarlıktan ve naiflikten uzak bir yaşam sürmüş. Konuşmasından utanan, dil bilgisi eksikler ile dolu ve buna rağmen yakışıklılığı ile kızların kalbini her zaman kazanabilen bir adam. Henüz yaşadığı, onun tabiriyle kaba saba ve cahil olan renksiz hayat tarzını değiştirip; kültürlenmek ve bu birikimini kullanmak istiyor. Kendini geliştirmek için yaptığı onca şeyi okurken çok eksik geldim kendime bazı açılardan.Yazarın aktardığı tüm o duygular ve yaşattığı ambiyans bana cidden orada olduğumu hissettirdi. Martin'in aşkını okumuyorum ben, onun aşkını hissediyorum. O kadar merak ediyorum ki ilerleyen sayfalarda beni nelerin beklediğini... Bu aşk nasıl sonlanacak ya da sonlanacak mı acaba?

Ben çok klasik okudum, içlerinde beğendiğim kadar beğenmediklerim de oldu. Ama Martin Eden... Yeri ayrı olacak. Okuyun, okutturun derim ben bu kitabı. Herkesin kendisinden bir parça bulabileceği bir kitap olduğundan eminim. Minik de bir alıntıyla bitsin ilk gönderdiğim yazı, hani şu masmavi ettiğim kısımlardan;

"Martin'i kendi haline bırak, Ruth. O kendi için neyin en iyi olduğunu biliyor. Daha şimdiden yaptıklarına baksana. Bazen beni gıcık ediyor, kendimden utandırıyor. O şimdi dünyaya, yaşama ve insanın bu dünyadaki yerine ve geri kalan her şeye dair Arthur'dan, Norman'dan ya da benden, hatta senden bile daha çok şey biliyor; tüm o Latince ve Fransızca ve Sakson bilgimize ve kültürümüze rağmen hem de."