Varoluşçu felsefesini romanla anlatmayı seçmiş yazarın romanı. Varoluşundan kaynaklı yaşadığı bulantılarını anlattığı bir romandır.
Roquentin tarihle ilgili araştırmalarını tamamlamaya çalışmakta, bir gün deniz kıyısında elinde tuttuğu taşla, taşa mı yoksa denize mi baktığını anımsayamadığı bir anda korkunç bir bulantı hissediyor fakat bu bulantı fiziksel bir bulantıdan ibaret değil tabii ki. O andan itibaren bu bulantı peşini bırakmıyor; etraftaki her şey fazlalık, anlamsız, değersiz geliyor. Bulantılarla ve varlığını anlamlandırmakla geçen 25 gününü anlatıyor bu romanda. Hiçbir şey. "Var olmuş" diyerek 2 cümlede anlatmayı noktaladığı bir günü bile mevcut. Sartre'ın düşüncesine göre "bir taş taştır onun varlığı kendisiyle daima aynıdır ne bir eksik ne bir fazla". Roquentin ise nesnelere farklı yönden yaklaşır; çevresindeki nesnelerin onu kuşattığını, hapsettiğini fakat nesnelerin insanda bu etkiyi bırakmaması gerektiğini düşünür, çevresindekileri bir fazlalık olarak niteler ve kendisini de bir nesne olarak kabul eder. Kendisini de gereksiz, fazlalık olarak görme noktasına kadar gelmiştir, bu da kendi varlığını oldukça manasız bulmasına yol açmıştır.
Bir noktadan sonra düşünmesini durdurmak istiyor ve bu anı şu cümlelerle anlatıyor:

''Düşüncem ben'den başka bir şey değil, bu yüzden duramıyorum. Düşündüğüm için var oluyorum ve düşünmekten alıkoyamıyorum kendimi. Şu anda bile var olmaktaysam -ki korkunç- bunun nedeni var olmaktan korkmamdır. Özlediğim hiçlikten kendimi çekip alan benim. Nefret ya da var olma tiksintisi, kendimi var etme, varoluşun içine oturtma biçimlerinden başka şey değil. Düşünceler büyük bir baş dönmesi gibi ardımda doğuyor, başımın arkasında doğduklarını hissediyorum. Karşı durmazsam önüme geçiyorlar gözlerimin arasına geliyorlar. Çoğu kere karşı koyamıyorum, düşünce büyüdükçe büyüyor ve birden sınırsızlaşarak tepeden tırnağa dolduruyor beni."

Roquentin'in dünyanın anlamsızlığına karşı öfkesi, kendisine öfkesi, çevresinde olan her şeye öfkesini net şekilde hissettiriyor romanda. Bu derin manasızlıktan kurtulmadan bu roman bitiyor. Fakat Sartre bulantıyı aşmanın gerekliliğini, bunun da var olmanın anlamını özgürlükle ilişkilendirmekle olacağını söylemektedir. Yani insan özgür seçimleriyle, kendini gerçekleştirmeleriyle bu bulantıyı aşacak ve geçici bir süre de olsa kendisini oyalayacaktır.