Bir Kısa Öykü


İstanbul'un artık keyfini süremediğini işler gitgide çığırından çıktığının derin düşüncesine daldı. Gün geçtikçe şehir kalabalıklaşıyor, kalabalığından boğuluyordu. Hayatı iş ve ev arasında sıkışmış haldeydi. Bu durum Jelena'nın ani kararlar almasına sebep olmuştu. Otuzlu yaşlarını geçmişti Jelena, hâlâ güzel ve soğuktu.

Bir zamanlar tek bakışta aşık olduğu adamı gördü başka biriyle. Donmuştu, öylece adamın gözlerinin içine bakıyordu. Söyleyecek ne var ki diye sesli düşündü. Hızlı adımlarla kaçmaya başladı oradan Jelena.

Her zamanki bara gidip, her zamanki şaraptan sipariş verdi. Zaman hızlı mı geçiyordu, yoksa sarhoş mu olmuştu? Zihninde o kare dönüp duruyordu, nefes alamıyordu sanki. Hesabı isteyip bir taksiye atladı ve evin yolunu tuttu.

Mutfak masasında başını ellerinin arasına almış, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Bir şeyler yapması gerekiyordu. Kurtulması gerekiyordu bu histen.

Yatak odasına yöneldi yalpalayarak. Donuk siyah iri gözleri hep nemli, saçları daha da beyaz ve dağınık şekilde aynaya boş boş bakıyordu. Bir an gözü valizlere ilişti. Artık karar verme zamanı gelmişti. Kalması için de bir nedeni yoktu ve gidiyordu...

Vazgeçiyordu sevmekten Jelena, elinde kalan son umudunu da yitirerek vazgeçiyordu. Çok uzaklara kimsenin tanımadığı yerlere gitmek için hızlıca toparlanmaya başladı. En sevdiği kitapları, plakları yerleştirdi valize, sonra fotoğraf albümlerini aldı yanına. Ağlaya ağlaya gidiyordu.

Sessiz, karanlık, gece yarısı Jelena kilit vurdu kapısına, kalbine, ruhuna...

Arabasına atlayıp nereye gideceğinin planını yapıyordu. Oysa hayalini böyle yalnız düşünmemişti.

Hayallerine Ohri'ye gidiyordu.

Gölün tam karşısında iki katlı evi, bahçesinde rengarenk çiçekleri, gölgesinde serinleyeceği ağaçları, o hep istediği verandası...

Hayallerinin içindeydi artık. Mavisi ve yeşili bol...

İki güne yerleşmişti evine. Yorulmuştu. Yorgunluğu hayatını başka bir yere taşımaktan mıydı? Yoksa yaşadığı hayal kırıklarından mıydı? Emin değildi. Bir kadeh şarap alıp, verandada uzanıp, gün batımını seyre daldı...

Kaç gün batırmış, kaç hayallere dalmıştı. Yine düşünceler hücum etti iliklerine. Karanlık bastı içini, sessizlik sardı her yerini.

Geride bıraktıkları takılmıştı aklının en ücra köşesine. Zaman daha ağırdı şimdilerde. Kalbine saplanıyordu her özlem, her anı, vakit çokça geçmişti artık. Ruhu bedeni daha yaşlıydı artık. Yalnızlığını büyütmüş, ona veda etmeye hazırlanıyordu.

Uykular seyrekleşmeye başladığında, geceler uzadığında ne yapacağını bilmez halde irkildi. Göle girmeye karar verdi. Su her zaman dinlendirirdi. Bunu alışkanlık haline getirdi Jelena, her gece gün batımından yakamoza...

İnkar edilemez eriyişi onu sona yaklaştırıyordu. Parça parça hayatını birleştirmeye çalışıyordu zihninde ama her şeyi hatırlamak daha güçtü...

Gözleri daha açılamamıştı. Ayılmak için bir fincan kahve aldı. Verandaya doğru ilerledi. Gözlerini açmakta zorlanıyordu. Uzaklara bakıp düşünmeye başladı. Verandada sabahlamıştı. Hep istediği fotoğraf gibiydi sonu.

Acıları, özlemleri bitmişti. Seksen yılın elli yılını özlemeye adamıştı Jelena. Özlediğinden değil deli sevdiğindendi, imkansız oluşundandı gitmeleri ama kimse bilmedi...


Bir ömür hayalleri, koca bir şehri bırakmıştı arkasında.

Bir önüne kattığı aşk ile çıkmıştı bu dönülmez yola.

Güneşin batışını izlerken davetsiz misafir aşkla elini uzattı

Gün batımından dolunaya, kayboldular yakamozda...