Sevgili dostlar, John Wick hayranları, Bubi okuyucuları, Psikoloji sevenler ve "Wick de kim?" diyenler...
Uzun zamandır keyifle izlediğim ve yer yer farkına vardığım "sebebi bu da olabilir" diye incelediğim bir seri bu. Dedim ki Bubi'ye yazayım. Yazmak kadar okunmak, üzerine konuşmakta önemlidir sevgili Bubi okuyucuları.
Başlamadan önce
İzleyenler bilir, izlemeyenler duymuş olabilir John Wick, 4 bölümden oluşan bir film serisidir. Başrolünde Keanu Reeves'in (John Wick) oynadığı dizi Yüksek Şûra'ya - bir tür suç örgütü - bağlı bir suikastçının eşiyle bir hayat geçirmek bir şekilde emekli olup ölen eşinden sonra bir şekilde geri dönüşünü ve yaşadıklarını hikâye ediniyor. - Bu tür film severler bilir bu dünyaya bir girdin mi çıkışı zordur.
İşe bak, o derece soğukkanlı bir profesyonel aşkı için her şeyden vazgeçebilecek derecede de duygusal.
Başlarken
Dikkat. Bu inceleme ister istemez spoiler içerir.
Biliyorsunuz ki Wick, eşi için öldürme arzusundan vazgeçmiş ve emekli olup normal bir hayata dönmüştü. Freud'un bakış açısından ele alalım. Freud'a göre insan dünyaya iki temel güdü ile gelir. Biri cinsellik diğeri saldırganlık.
Ne demek ister burada Freud, insanı bir şeyler yapmaya istekli kılan, motive eden enerjilerdir bunlar. Temel mihenk taşlarıdır.
Çok güçlü olan bu motivasyondan daha güçlü bir diğeri uğruna vazgeçilebiliyordur belki de ne dersiniz? Okuduktan sonra karar verin en iyisi.
Her şey akışındayken eşi ölür ve işler değişir.
İyice içine kapanan Wick, hayatının tüm anlamını yitiriyor. Eski hayatına birden dönemez çünkü uzun süredir orada yok ve o hayatı, arzuyu susturmuş. Bir anda dönmesi bilinçaltında tüm yaptıklarına, eşine ve ona yüklediği anlama ihanet anlamına gelebilir.
Öyleyse ne lazım, kendine söyleyebileceği bir bahane. Farkında mı değil çünkü bilinçaltı düzeyde oluyor her şey.
Bilinçaltını şuurlu bir yapı olarak düşünmeyin dostlar, o ister yukarıya insanın - şuurlu yapısına - mantıklı bir bahaneler ile tezahür eder.
Wick'in eşinin mirası olan köpeği öldürülür ve sevdiği araba çalınır.
Eşi öldükten sonra Wick'e, hayatına devam edebilmesi için tutunabileceği bir hediye gönderir: Bir köpek. Bu şu anlama da geliyor: Benden sonra da kurduğumuz hayatı sürdürebileceğin ve beni hatırlatan bir hatıra bu, buna tutun.
Sonra da uğradığı bir saldırı sonucu köpek ölür, arabası da çalınır.
Wick için çanlar çalıyor.
Wick'in bilinçaltında yatan saldırganlık dürtüsü eşi için susturulmuştu. Yüzeye çıkması için en üstte oturan yapının, yani eşine olan sadakatinin ikna edilmesi gerekiyordu.
Wick, eşinin hatırasına halel geldiği için - bilinçaltı düzeyde bunu bahane kabul edecek - bunu yapanlara cezasını vermek istiyor. Bu işin sorumluluları emekli hayatını kazanmak için adına çalıştığı adamın oğlu. Bunu duyunca da durmuyor - esasen bu işi yaparsa tekrar eski işine gireceğini ve geri dönüşü olmayacağını içten içe biliyor-
Eşi yaşasaydı ne derdi sizce?
"Önemli değil Wick, şimdiki hayatını devam ettir köpek öldü, araba ise bulunur. Babası seni zaten uzlaşma için aramış, çocuğu affet ya da ceza verdir arabanı da iste. Bulaşma."
Öyle değil mi? - Yani, muhtemelen -
Wick, her şeyin bedeli olduğuna inanan, zayıflık göstermeyen bir karakter. Çocuğun bu yaptığının bedelini ödemesi gerektiğini düşündüyse bile isteseydi vazgeçerdi fakat buna alışmış birinin bunu yapması zor. Tersine hareket ettiğinde kendini zayıflık göstermiş gibi hissedebilirdi. Bunu uğruna yıkabilecek bir eşi de yok artık. Onu bu hayatta tutan eşi gittiği için eskiye dönüş yaşandı.
Sonunda
Helen - Wick'in eşi- normal hayat için bir sebepti, güçlü bir sebep. Öldükten sonra bir anlamı kalmadı ve Wick, saldırganlık arzusunu artık susturamadı ve bu işe girdi.
İlk bölümün analizinin konusu içimizde mevcut saldırganlık arzusu ve bilinçaltında yatan bu güdünün yüzeye nasıl ne şekilde çıkabildiğini anlamaktı.
İkinci bölümün analizinde görüşmek üzere.