Yönetmenliğini Todd Philips’in üstlendiği Joker filmi, Joaquin Phoenix’in eşsiz oyunculuğuyla yeniden doğan Joker karakterinin en derin ve bilinmeyen noktalarını bir çırpıda anlatırken daha sonrası için uzun süre konuşulacak bir karakteri ortaya çıkarıyor.


Süper kahraman filmlerinden çizgi romanlara kadar birçok filmde farklı oyuncular tarafından yorumlanan Joker karakteri, bu sefer ihtişamlı süper kahramanlığından sıyrılıp Arthur Fleck (Joker) tarafından deliliği esas alıp bunun üzerinden varoluş sancısını, toplumun iç yüzünü ve sisteme olan tepkisini beyaz perdeden bize aktarıyor. Joker’in bu katmanlı anlatımı, bize toplumun kanıksadığımız yönlerinin tahlilini yapma olanağını sunuyor.


Yokluktan Var Olan Şehir “Gotham”


Film boyunca soğuk renklerin hâkim olduğu Gotham şehrinin kaotik yapısını, zenginlerin daha zengin, yoksulların daha yoksul olduğu; yolda, metroda ve şehrin her yerinde zorbalığın öne çıktığı sahnelerle, toplumun “ya varsın ya da yoksun” mantığını esas aldığı sistemin iç yüzünü görürüz. Arthur Fleck, bu sistemin en küçük yapıtaşını oluşturan, insani bir içgüdüyle yalnızca var olmaya, “Ben de varım!” demeye çalışan fakat toplum tarafından daima görmezden gelinip yokmuş gibi davranılan diğer ötekilerden sadece birisidir.


Arthur Fleck, öteki olmaktan sıyrılmak ister gibi hayatın içinde görünür olmak için çabalar. Annesiyle birlikte paylaştığı hayatında bir stand-up şovmeni olmanın hayalini kurarkenü arada sırada küçük gösterilere çıkar, bunun yanında da palyaçoluk yaparak hayatta kalmaya çalışır. Fakat onun bu hayali, içinde yaşadığı toplum tarafından gülünç karşılanır, yaptığı şakalar çoğu zaman kimseye komik gelmez. Belki de kimse onun şakalarını anlamaz.


Kahkahasıyla Boğulan İnsan


Dünyaya neşe ve kahkaha getirmek için geldiğini söyleyen Arthur Fleck, film boyunca kulaklarımızda yankılanan durduramadığı kahkahaları toplum içinde veya sosyal ilişkilerinde ona daima dert açar. Psödobulbar etki veya duygu kontrolsüzlüğü adı verilen bu rahatsızlığa sahip olan Arthur Fleck, bütün duygularını kontrol edemediği kahkasıyla ifade eder.


Bir sahnede, Arthur Fleck’i otobüste önünde oturan bir çocukla şakalaşırken görürüz. Fakat çocuğun annesi bu yabancıdan rahatsız olup ona çocuğunu rahatsız etmemesini sert bir şekilde söylediğinde Arthur Fleck boğulurcasına kahkaha atmaya başlar. O sırada otobüsün içinde oluşan gerginlik, insanların bakışlarıyla kendini belli eder. İnsanlar neye güldüğünü anlamadığı bu normalin dışında olan yabancıyı tehlikeli veya akıl hastası olarak atfederken Arthur Fleck zor da olsa yanında bu zamanlar için taşıdığını anladığımız notunu kadına uzatır, o zaman patolojik kahkahasının sebebini anlamış oluruz.


Gündelik yaşamında çıkan bu sorunlar ve sosyal hizmetler tarafından aldığı destekle çözmeye çalıştığı diğer psikotik sorunları onu hayatının her yerinde nefesini kesercesine kahkaha atmaya zorlar. Ve Arthur Freck’in söylediği tek bir cümle, onu biraz olsun anlamamıza yeter:

“Akıl hastalığının en kötü tarafı, herkesin öyle bir şey yokmuş gibi davranmanı beklemesidir.”       

                              

Joker’in Doğuşu


Film boyunca Arthur Freck’in her biri sırasını bekler gibi yaşadığı kırılma noktaları, onun benliğinin en derininde yaşayan Joker karakterinin doğuşuna önayak olur. İlk darbe sosyal hizmetler tarafından karşılanan ilaçlarının kesintisiyle başlar. Arthur Fleck, kurtulmak istediği kötü düşüncelerinden muzdariptir. Psikiyatri randevusunda doktoru ona nasıl hissettiğini sorduğunda kendisini her zaman berbat hissettiğini ve hastaneye kapatıldığında daha iyi olduğunu söyler. Ve biraz olsun iyi hissedebilmek için doktoruna ilaçlarını artırmasını söylediğinde doktoru ona zaten yedi farklı ilaç kullandığını hatırlatır.


“Bana mı öyle geliyor, yoksa dünya daha çılgın hâl mi alıyor?”


Bu sahne, Arthur Fleck’in hayatın içinde olmaktansa hastanede kalmayı yeğler oluşunu gözler önüne serdiğinde içinde bulunduğu durumdan ne kadar ilaç kullansa da çıkamayacağını göstermiş olur. Onu gün geçtikçe dibe çeken, çocukluğundan bu yana beraberinde taşıdığı travmaları ve hayatının her yerinde baş edemediği, maruz kaldığı kötü muamele ve zorbalık; sosyal hizmetlerin tedavisini kesmesiyle içinden çıkamayacağı, daha doğrusu içinden çıkmasının imkânsız olduğu, onu Jokerʼe dönüştüren olayların içinde bulur kendini.


Jokerʼi Joker Yapan Biziz


Arthur Fleckʼin metroda üç zorbanın fiziksel şiddetine maruz kaldığında kendini korumak için işlediği cinayet; geçmişinden bu yana içindeki karanlığın ve intikam duygusunun çok geçmeden uyanmasına ve bundan sonra diğer cinayetlerinin başlangıcını oluşturmasına sebep olur. Artık kendini ait hissettiği yerde yani en dipte bulurken kaybedecek hiçbir şeyi kalmadığında dönüşümünü tamamlamış olur.


Gotham şehrinin en zengin, en fakir, en iyi ve en kötüyü oluşturan o kaotik yapısı, Joker’in işlediği cinayetle çalkalanırken yer değiştirmenin ve görünür olmanın vaktinin geldiğini anlayan en diptekiler tek bir ses, tek bir kişi olup şehrin sokaklarını talan ederler.


“Her şeyi bilen sistem! Neyin iyi, neyin kötü olduğuna siz karar veriyorsunuz!”


Elit kesime ve sisteme karşı olan bu ses dalgası gittikçe büyümeye devam ederken şehirde yankılanan “Burjuvaziyi öldür!” ve “Hepimiz palyaçoyuz!” sesleri, yıkılması gereken bir sisteme karşı olan haykırışı kulaklarımızda çınlatır. Artık zaman değişim zamanıdır; kulaklarımız hiç duyamadığımızı ve duymamızın müsaade edilmediğini duymaya, gözlerimiz görmeye alışık olmadığımızı görmeye hazırdır ve artık zaman devrim zamanıdır!


“Hayat böyle ve ilginç tarafıysa burada… İnsanların hayallerini ezmeyi seven insanlar. Ama beni yolumdan döndürmelerine izin vermeyeceğim. Çünkü bizim eski dünyamız ekseni etrafında dönmeye devam ediyor.”