Tamamen kendi çıkarımlarım ve yorumlarımdır. Sadece 2019 yılında vizyona girmiş olan Joker filmindeki Arthur Fleck karakteri üzerinden analiz yapılmıştır. Karakterin ve filmin genel analizinden ziyade tek bir konu üzerinde tartışılmıştır.
Film boyunca iç dünyasını ve yaşadığı her şeyi sadece onun gözünden izlediğimiz karakterimiz Arthur Fleck, henüz Joker olarak tanınmadan önce aslında oldukça “sıradan” bir hayata sahip. Fakat bu sıradan hayat aslında birçok sıkıntılarla dolu... Biz normal insanların sıradan hayatlarına benzer bir hayat değil onunki. Belki yaşamış olduğu Gotham şehri için kendi hayatımızla ilgili benzerlikler görebiliriz.
Arthur, annesiyle birlikte yaşayan ve geçimini bir organizasyon şirketinde palyaçoluk yaparak sağlayan biri. Her ne kadar Arthur mutsuz olsa ve kendi deyimiyle “bütün düşüncelerim sadece negatif” dese bile annesi, onun dünyaya gülmek ve insanları güldürmek için geldiğini düşünüyor. Keza Arthur’un bu düşünceye karşı çıktığını söyleyemem. Kendisinin de en büyük hayali bir komedyen olmak. Kendisine, hayranlıkla izlediği talk showcu Murray Franklin’i örnek alıyor. Bu arada annesinin ona takmış olduğu ve sürekli öyle çağırdığı bir ismi var Arthur’un “Mutlu”...
Arthur, etrafındaki herkesin onu dışladığı, kimsenin onun yanına yaklaşmak istemediği, sürekli alay konusu olan psikolojik ve fiziksel şiddete maruz kalan bir insan. Hal böyle olunca da Arthur kendini insanlardan soyutluyor. Aslında soyutlamak istemediği halde oluyor bu çünkü Arthur aslında sevilmek, ilgi görmek isteyen birisi fakat ona bu şekilde davranılınca onlardan istemese de nefret etmek durumunda kalıyor.
Arthur’un “sıradan” bir hayatı var desem de sıradan bir hastalığa sahip olduğunu söyleyemem. Onun hastalığında deneyimlediği duygu ile dışa vurmuş olduğu duygu arasında bir tezatlık var. Sinirlendiği, kendini duygusal olarak sıkışmış, gergin ve endişeli hissettiği zamanlarda kahkaha atmaya başlıyor ve bu kahkahayı durduramıyor. İçi kan ağlarken Arthur gülüyor. Ayrıca bu durumun bir adı da var. Buna "Psödobulkar" etkisi deniyor. Bu duygu durumu izleyen kişiye o kadar iyi geçiyor ki içinizde derinden bir sızı duyuyorsunuz. Bu durumda Arthur yani Joker karakterini canlandıran Joaquin Phoenix’in oyunculuğunu es geçmeniz kesinlikle imkansız. Buraya kadar Arthur karakteri ile duygusal bağ kurup onunla empati kurmuş olsam bile, hastalığından ötürü ileride yapmış olacağı şeylerle ortak bir paydam olmayacağı için empati kurmamı engelliyor ve bu da filmin yanlış yerlere çekilme olasılığını ortadan kaldırıyor diyebilirim.
Arthur’un hayatı bu şekilde geçerken ve her kötü olayın üst üste geldiği -ki insanın delirmek için tek bir kötü gün geçirmesi yeterlidir belki de- bir gün işten sonra metroyla evine dönerken hayatında bir kırılma noktası oluyor, böylece Arthur’un Joker olma serüvenine tanıklık etmeye başlıyoruz.
İş arkadaşının ona vermiş olduğu silah yüzünden ilk önce işinden kovulmak zorunda kalan Arthur’un başına, belki de kendisinin bile tahmin edemeyeceği bir olay geliyor. Metroda üç kişinin Arthur’a saldırması sonucu Arthur bu üç kişiyi öldürüyor. Ertesi sabah her yerde bu olay yankılanmaya başlıyor. "Katil palyaço kim?"
Arthur, ilk defa insanlar tarafından fark edildiğini görüyor ve heyecanlanıyor. Tam burada yapılmış olan sistem eleştirisinin en belirgin hatlarını görmeye başlıyorsunuz. Bu üç kişiyi kimin öldürdüğü bilinmese bile öldürülen kişiler Gotham’ın alt tabakasında yaşayan fakir insanlardan farklı... Öldürülen kişiler zengin. Gotham halkına göre onlar zaten zengin olduğu için öldürülmeyi çoktan hak etmiş insanlar olarak görülüyor. Öldüren kişi yani Arthur da onların gözünde bir kahraman olarak görülüyor. Halk eğitimsizlik ve kötü yönetim yüzünden sıkıntılarla boğuşuyor bu eğitimsizliğin vermiş olduğu kötü sonuçların ne kadar hastalıklı bir düşünceyi savunur ve yüceltir duruma getirdiğini görmüş oluyoruz. Baktığımız zaman ise Arthur bu cinayeti sistem karşıtı olmasından ötürü değil kendi kişisel problemleri yüzünden işliyor.
Bu noktadan sonra da artık özgüvenli bir Arthur görmeye başlıyoruz ve işler daha da çığrından çıkmaya başlıyor. Yine her şey üst üste gelmeye devam ediyor. Arthur evlatlık olduğunu öğreniyor, kendi içinde bununla savaşırken annesi rahatsızlanıyor ve hastaneye kaldırılıyor, hastane televizyonunda Murray Franklin'in Arthur hakkında konuştuğunu görüyor çok heyecanlanıyor fakat Arthur’un daha önce sahne almış olduğu bir stand up gösterisi ile dalga geçiyor Arthur burada öfke ile dolup taşıyor.
Murray’ın Arthur’u showuna konuk almak istemesinden sonra artık onu tam anlamıyla Joker olarak görmeye başlıyoruz. Daha önce bu showa çıkmanın hayalini kuran, kendi kendine evde provalar yapıp ne şaka yapacağını düşünen Arthur showa çıkıyor ve hayal ettiğinin aksine çok ciddi bir konuşma yapıyor. Kendini Joker olarak tanıtıyor ve metroda öldürdüğü üç kişinin katili olduğunu itiraf ediyor. Bu üç kişiyi neden sürekli konuştuklarını soruyor, eğer öldürülen ben olsaydım kimsenin umurunda olmazdı. Muhtemelen üstümü çiğner ve basar geçerdiniz diyerek silahını çıkarıyor; kaybedecek bir şeyinin olmadığını bildiğimiz ve kendini öyle ifade eden Joker'in kendisini vurmasını beklerken Murray’ı vurması hepimizi şaşırtıyor. Yine baktığımızda bu cinayeti de kendi kişisel problemlerinden dolayı işliyor. Ona silahı veren arkadaşını öldürüp ona bu zamana kadar kötülüğü dokunmamış olan diğer arkadaşına zarar vermeyip göndermesi gibi. Joker'in yapmış olduğu her şey kendi kişisel problemleri, herhangi bir ideoloji onun umurunda değil.
Özetleyecek olursam; elimizde bir Arthur, bir Joker, bir de Gotham şehri ve Gotham halkı var. Arthur’un Joker’e dönüşmeden önceki evrelerinde onunla empati kuruyor, üzülüyor ve ona hak veriyoruz fakat bu Joker olup cinayet işlemeye başlayıncaya kadar. Her ne kadar bu zamana kadar yaşamış olduğu şeyler, çocukluğunda yaşamış olduğu travmalar yaptıkları şeyler yüzünden ona hak vermemiz gerektirdiğini düşündürse de o bir akıl hastası ve şu an ne olursa olsun baktığımızda bir katil. Joker sadece kendi adaletini kendisi sağlamaya çalışan birisi.
Gotham şehrini ve Gotham halkını ele alacak olursam. Her ne kadar biz izleyici olarak Joker’i katil olarak görmüş olsak bile Gotham halkı için Joker bir kahraman olmuştu. Filmde Arthur’dan sonra gerçekçi olan bir şey varsa o da Gotham’dı. Şu an yaşamış olduğumuz sorunlardan farklı olan bir şey yoktu, üstelik film 80’li yıllarda geçmesine rağmen. Her şey şu an yaşadığımız dünya ile büyük benzerlik gösteriyordu mesela. Örneğin politikacılar sadece kendi çıkarlarını düşünüyor, yalanlar söylüyor, yolsuzluklar yapıyor... Kentler iyi yönetilmiyor, halkın istekleri, ihtiyaçları dikkate alınmıyor. Sadece boş vaatler veriliyor. Sınıf farklılıkları hala var. Filmde üstüne basa basa göstermiş oldukları zengin – fakir ayrımı gibi. İşte bu kötü yönetim ve eğitimsizlik sonucu ise halk bir akıl hastası, seri katili kendine rol model alacak duruma geliyor, halk isyan etmeye başlıyor. Baktığımız zaman bu ateşi fitilleyen Joker olmuş olsa bile böyle bir ortamda isyanın çıkmayacak olması imkansız gibi. Joker sadece ön ayak oldu diyebiliriz. Ve hatta Joker, Gotham halkının tek başına vücut bulmuş hali de olabilir.