Öznel-nesnel, yapı-fail tartışmaları üzerine sentezci yaklaşan Habermas perspektifinde, özneler arası fenomenolojiyi anlamak gerekir. Ayrıyeten bu fenomenolojiyi düzenleyen makro düzeydeki ekonomik sistemi anlamak gerekmektedir. Habermas bu etkileşim düzeyinden bağımsız bir siyasal sistem olduğundan da bahseder. Mikro sistemi içine alan dünya; özneler arası dünya, yani yaşantı dünyasıdır. Toplumsal bütünleşme burada gerçekleşir. Sistem ve yaşantı dünyası birbirinden ayrışsa da yine de ilişki içinde oldukları göz ardı edilemez. Sistem daha çok para, iktidar ilişkileri kapsamında piyasa mekanizmaları, bürokrasi vb. içerenler barındırır. Halbuki, insanlar yaşantı dünyasında konuşarak anlaşmaktalar. Çünkü yaşantı dünyasında ‘dil’ vardır. Sistem ikiye ayrılır der, ekonomik ve bürokratik. Yaşam dünyası karmaşıktır. İçinde üç ayrı dünya barındırır.

1-Nesnel dünya ile olan ilişki (insanların ilişkileri belirli bir ortamda gerçekleşir, organik bir dünya)

2- Normlardan oluşmuş, normlara yönelik yaşamı anlatan sosyal dünya (toplumsal yaşam)

3- Bireylerin iç dünyası.


Habermas bu üç dünyaya ilişkin öznelerin yaklaşımlarını inceler ve Weber’in eylem tiplerinden etkilenir. Bu üç dünyayı anlamak için toplumsal eylem modeline yönelmiştir. Bilindiği üzere Weber’de dört eylem tipi vardır:


1- Araçsal-rasyonel eylem,

2- Değerlere yönelik rasyonel eylem,

3- Duygusal Eylem,

4- Geleneksel Eylem.


Habermas bu eylem tiplerini dönüştürerek kendi düşününe nesnelleştirici, normatif ve anlatımsal eylem olarak uygular. Birinci eylem tipini aynen uyarlayarak, araçsal-rasyonel eylem tipinde bulunan insanların tartıştıkları zaman rasyonel veriler öne sürmeleri gerektiğini ve nesnel dünyaya bu eylem tipinin uyduğunu söyler. İkinci tür eylem tipi stratejik eylem tipidir. İnsanların birbirlerini bir eyleme yönlendirmek için yaptıkları, norm odaklı eylemdir. Üçüncü tür eylem tipi anlamaya yönelik eylem iç dünyaya hitap eden eylem tipidir. Peki bu üç eylem tipi için geçerlilik kriterleri nelerdir? Hangi kriterlere göre insanlar bu eylemleri değerlendiriyorlar? Eğer nesnel dünya üzerine konuşacak isek, araçsal eylem tipinde bulunuyoruz ve bunu test edebiliyoruz. Örneğin bugün dışarısı çok soğuk kar yağmış diyor isek, hemen doğrulayabilir veyahut hemen yanlışlayabiliriz. Sosyal ilişkileri kapsayan eylem ise, eylemin yapıldığı toplumun normlarına uygun olup olmadığına bakarak anlaşılmaktadır. Örneğin, bir başkasına ait eşyayı almak uygun mudur, değil midir? Stratejik eylem uygulayıcısının etik kaygıları göz önüne alarak eylemde geçerliliğe ulaşabileceğini söyler. Üçüncü eylem tipi ise, ‘ben bir şey söyledim, sen buna sevindin mi?’ sevindim cevabını alırsak bu doğru mudur, değil midir? Bu soruların cevabını ise iç dünya kriterlerine göre alırız. Karşılıklı olarak insanların anlam dünyaları birbirlerinin iç dünyalarının referansı ile çarpışarak değerlendirilmektedir. Anlayıp anlamama bu sayede karşılıklı olarak iç dünyadan alınan dönütler ile belirlenmiş olur. Habermas iletişimsel eylem kuramını araçsal eylemin ve araçsal aklın eleştirisine dayandırır. Ona göre, içinde yaşadığımız bu dünya yaşantı dünyasını esir almıştır. Stratejik ve araçsal eylemi çok fazla ön plana koymuş, yaşantı dünyasının anlamsallığını esir almıştır. İletişimsel eylem bu sayede yaşantı dünyasına hapsolmuş ve sistemlerin ( ekonomik-bürokratik) işgaline uğramıştır. Habermas’ın deyimiyle, yaşantı dünyasının sistem tarafından rayından çıkarılması, bozulması ve bir başka deyişle kolonileştirilmesi ile karşılaşılmıştır. Habermas’ın bu kapsamdaki bir diğer örneği bütünleşmedir. Toplumsal ve sistem dünyasına yönelik bir ayrım yapar. Toplumsal bütünleşme en temel haliyle dilde başlar. İnsan dil ve kültür oluşturmaya müsaittir. Sistem dünyasındaki bütünleşmeyi toplumların evrimi ile açıklar. Örneğin kervanlarla yapılan ticaretler farklı bölgelerin iletişim kurması. Bu ticaretin olabilmesi için bir siyasi örgütlenme gerekir. Esasında devlet örgütlenmesine ihtiyaç vardır çünkü devlet olmadığında klanlar, kabileler kavga ederler. Hobbes’dan hatırlayacak olursak, ‘’insan insanın kurdudur’’ deyişi ile Habermas’ın yönelimini anlayabilmekteyiz. İşte sistem bütünleşmesinin ilk adımı burada atılır. Sistem bütünleşmesinin evrimsel aşamaları ise şöyledir:


1. Aşama: Kabile, klan,

2. Aşama: Aşiretler (klanların etkileşimi), kabileler hiyerarşisi,

3. Aşama: Devletli toplumsal örgütlenme,

4. Aşama: Küresel devletler sistemi.


Son aşama olan küresel devletler sistemi, üç sistemin kendi mekanizmaları ile ilişki kurarak oluşturması sonucunda karşımıza çıkmaktadır. Şimdi insanların konuştukları bu üç dünya örneğinin boyutlarına bir göz atalım. Yaşantı dünyasının üç boyutu; kültür, toplum ve kişilik. Bu üç boyut, üç yeniden üretim ve simgesel üretim sürecine tekabül etmektedir. Kültürel yeniden üretim eğer varlığını sürdürebiliyorsa kültür, sürdüremiyorsa o toplumda patolojiler oluşur Habermas’a göre. Toplum ve kültürün bütünleşmesi simgesel bir yeniden üretimi sağlar ve sosyalleşme ile devamlılık sağlanır. Örneğin, aktarım yolu ile anne babadan çocuğa geçen kültürel kodlar. Kültürel yeniden üretimin kültüre katkısı olumlu ise, o topluma özgü geçerli kültürel bilgiyi verir. Eğer katkısı olumsuz ise, anlam yitimine sebep olur. Topluma yönelik katkısı olumlu ise toplumsal ilişkiler olumlu olur. Olumsuz ise, meşru ilişkilerin yokluğuna sebep olur. Kişilik için olumlu ise, eğitim hedefleri belirlenir. Olumsuz ise eğitimde kriz olur. Toplumsal bütünleşmenin kültüre yönelik katkıları, insanlar kültür bilinci kazanır ve ait oldukları topluma yönelik vatandaşlık görevlerinin farkında olurlar. Bütünleşme olmazsa anomi ortaya çıkar. Kişilik bakımından toplumsal bütünleşme yok ise, yabancılaşma görülür. Sosyalleşme kültür düzeyinde olumlu anlamda gerçekleşmiş ise, kültürü yeni koşullara göre yorumlayabilme kabiliyeti sağlar. Olumsuz ise, gelenekten ve kültürden kopuş yaşanır. Toplum düzeyinde olumlu ise, güdümlenme , olumsuz ise güdümsüzlük olur. Kişilik düzeyinde bütünleşme yok ise, patolojiler oluşur. Toplumun işleyişi bu sarkaca bağlıdır ve olumlu – olumsuz yönde toplumun seyrini belirler. Habermas’ın kamusal-özel alan ayrımına bir bakalım. Kamusal alanın dönüşümünden bahseden Habermas, insanların bir araya gelerek oluşturdukları ve toplum sorunlarını konuştukları bu alanın iktidar mekanizmaları tarafından denetim altına alındığını söyler. Mutlak devlet döneminden ulus devlet döneminde aristokrasinin yerine burjuva sınıfı geçmiştir. İnsanların bir arada olup devlet hakkında konuştukları alanın yanında bir de özel alan vardır. Örneğin, aileler. İnsanlar özel alan ve kamusal alan arasında bir araya gelip sorunlara çözümler bulmak isterler. Eskiden çeşme başında çamaşır yıkayan kadınların toplumsal sorunlar üzerine sohbet etmesi gibi. Kamusal alan bu kapsamda iktidar mekanizmalarıyla çalışan siyasal bir sistemdir. Özel alan da yaşantı dünyasıdır. Bu kavramları sistem ve yaşantı dünyası olarak bir önceki açımlamalarda belirttiğimiz gibi, yaşantı dünyasının sistem dünyası tarafından işgal edilmesi olarak anlayabiliriz.


KAYNAKÇA


 

Habermas J. 2005. Kamusallığın Yapısal Dönüşümü. İletişim Yay. Çev (Tanıl Bora , Mithat Sancar)

Habermas J. 2019. İletişimsel Eylem Kuramı. Alfa Yay. Çev (Mustafa Tüzel)