18 Haziran 1929 doğumlu olan Habermas, Almanya'nın Düsseldorf şehrinde doğdu. Kendisi sosyoloji ve felsefe profesörüdür. Sosyoloji adına çok önemli fikirler ortaya atmıştır ki bana kalırsa bunlardan en mühim olanı kamusal alandır bugün de kamusal olan olmak üzere diğer düşüncelerinden biraz bahsetmek istiyorum. Neden mi? Hem sosyolojiye ilgili olanlarımız için ufak bir kılavuz olsun hem de 2005 yılında Dünyanın ilk 100 entelektüeli sıralamasında 7.olan bu adamın düşüncelerinin mantığına inebilelim.


Jürgen Habermas, kamusal alan kavramını oluştururken 18.yüzyılda Fransa’daki kafelerde geçen sohbetlerden yararlanmıştır. Ona göre kamusal alanda politik konular eleştirilerek akılcı bir tartışma sonucu orada yaşayan insanlar bilinçleniyordu. Burjuva kültürünün yerleştiği kahvehaneler, edebiyat salonlarının yaygınlaşmasıyla da “parlamenter demokrasi” mümkün olabilmiştir. Aydınlanmadaki akılcılık bu yönüyle kullanıldığında halk eşit haklara ulaşabilirdi. Yönetim karşısındaki objektif eleştirisi, yanlışı görüp ifade edebilme özgürlüğü ve haksızlık karşısında durabilme gücüne sahip olabilirdi.


Habermas’a göre Aydınlanma Çağında akılcılık burjuva sınıf tarafından bu şekilde sonuçlandırılmadı. Yapısal güçler ticari kitle medyasını farklı yönlendirdi ve insanlar için medya artık tüketilebilecek bir şey haline geldi. Buradaki görüşü tamamen Adorno’nun Kültür Endüstri’sine benzemektedir. Adorno’ya göre kapitalist sistem öyle bir düzeye gelmiştir ki insanlar tüketim odaklı olmuş ve tüketebilmek için üretmek, çalışmak gerektiği için çıkılmaz bir döngü içerisine girilmektedir. İşte Habermas da bu şekilde insanların etkilendiğini ve medyayı bir güç olarak kullanmak yerine tüketim ve eğlence aracı olarak görmektedirler. Bu da yapısal güçlerin işine gelmektedir.


Habermas düşüncelerinde mevcut olan kapitalizm ve devlet düzenini eleştirir ancak toplumun kolektif bilinç ile beraber akıl yoluyla şekillendirilebileceklerini ve böylelikle de modernitenin sağlanabileceğini umar. Bu da sadece bireylerin özgürce kendilerini ifade edebildikleri, sorunlarını paylaşabildikleri ve çözüm arayabildikleri bir yerde mümkün olabilir. Kapitalizm buna büyük bir engeldir. Habermas, Örgütsel Kapitalizm’in modernitenin toplumsal yapıya inememesinde en büyük neden olduğunu düşünür. Kapitalizm yüzünden tekelleşme ve aşırı üretim oluşur ve bu da ekonomide dalgalanmalara yol açar. Bu da devletin ekonomiyi düzeltmek amaçlı uğraş vermeleri ile sonuçlanır. Devletinde ekonomi ile bütünleşmesi sorunlar doğurur. Devlet artık kapitalizm yüzünden ekonomik dalgalanmalar, gerilemeler ve ekonomik sorunlar ile ilgilendiği için artık ekonomi ile ilgili her şey devletin bir sorunu haline gelir bu da devletin meşruiyetini tehdit eder. Ekonomi ile ilgili yaşanılan krizler de oradaki toplumun inanç ve motivasyonlarını oldukça düşürür.


Kapitalizm’in yaratacağı olumsuz etkilerden biri de ‘yaşam dünyasının sömürgeleştirilmesidir.’ Devlet ile ekonomi bir bütün olarak yaşam dünyasını kendi sömürgeleri haline getirir. Aynı zamanda medyanın sadece eğlence alanı olarak kullanılması da medya organlarının gerçek gücünü kullanmamıza engel olur ve odak tamamen dağılır.


İşte Habermas’a göre iletişimsel eylem ve güçlü bir sivil toplum yoluyla toplumsal ilerleme ve eşitlik sağlanabilir. Ona göre, iletişimsel eylem eşit bir şekilde her bireyin özgürce düşüncelerini ifade edebileceği bir yaşam pratiği oluşturur ve bireylerin bunu yapabilmesi için akıl ve düşünme gerekir. Bunun olması için de eğitim, iletişim, eşitlik ön planda olmalıdır. Bu üçü dikkate alınarak bir siyasal kültür geliştirildiğinde o toplum modernliğe ulaşır.


Habermas için ‘iletişimsel eylem’ oldukça önemlidir. O, bu sayede güçlü bir sivil toplumun ortaya çıkacağını düşünür. Çünkü ona göre kolektif yaşamlarımızın rasyonel bir biçimde yönlendirilmesi için iletişim süreçlerinin olması gerekir. Aynı zamanda da erkek ve kadın kamusal alanda sınırlandırıldıklarında, devletin inançlara ters bir doğrultuda halka baskı uyguladığında, iletişimin kısıtlandığında insanların sivil toplum içerisinde bir oluşuma sahiplik yaparak buna direneceklerini ve bunu da sadece akıl ile yapabilecekleri düşünür. Bu durumda modernitenin sağlanabilmesi için de Habermas’ın hep bir umudu vardır.


Kamusal olarak ifade ettiği halk modernleşmeyi yanlış anladığı ve akılcılık sağlayamadığı için kamusal ile özel, birey ile toplum arasında büyük sınırlar girmektedir. Bu düşüncesini Türkiye’ye uyarladığımızda halk medyayı ya da kitle iletişim araçlarını akıllı bir şekilde kullanmıyor. Bilgi almak için kendini geliştirmek için kullanmak yerine eğlence aracı olarak kullanılıyor. Kültürümüze yakın gösterilerek bilinç altımız etki altında bırakılıyor ve tüketim buna oranla artıyor. Sosyal medya üzerinden devlet organları ifade özgürlüğünü kısıtlıyor. Modernlik adı altında herkes tek tipleştiriliyor ve kapitalist sistem harcamalarımızı popülerlik adı altında etkiliyor. Türkiye de tam olarak böyle bir ülkedir işte. Habermas yine de halkın güçlenmesi açısından umudu olduğunu ve bunun halk yani yazılarında kamusal olarak bahsettiği kitle sayesinde değiştirilebileceğini savunuyor. 2023 Türkiye’sinde aynı bizim ve bizim kuşağımızın bir umudu olduğu gibi.