Geçenlerde Cemal Süreya’nın 80’li yıllarda yaşadığı Kadıköy'de bulunan Başak Apartmanı'nın olduğu sokağı ziyaret edip kokusunun fikrinin zikrinin sindiği havayı çektim ciğerlerime.

Biraz oturdum kaldırıma belki kapıyı açıp dışarı çıkar diye.


Ufak bir Cemal Süreya girizgâhı yapmak istiyorum.


Son anlarını bu evde “Bayan (en) Nihayet” le birlikte geçirdi ve şeker komasından vefat ederek bu sokaklardan son yolculuğuna uğurlanmıştır.

Belki bana da yeteneğinin bir parçası bulaşır diye arşınlıyorum Cemal Süreya sokağını.

Hayran olunan yazarlar, şairlerin yaşadığı yerleri gezmek temas etmek içimde her zaman farklı bir tat bırakmıştır, sanki onların hayatına dahil oluyormuşum, bir tarihi canlandırıyormuşum hazzını, tatminkarlığını ve biraz da ilham. Derken en nihayetinde Süreya yol sapağına geldik. Süreya yolundan sapıp farklı bir yolda ilerlemeye, yol alıp ömür vermeye devam edelim.

Bayan huzurlara, bayan nihayetlere ve bayan en nihayetlere selam olsun!


Cemal, Oğuz, Ümit Yaşar, (Canım) Didem, Edip, Özdemir gibi beğenip benimsediğim kişilerin hayatlarına bakınca hepsi ölümle çok erken diyebileceğimiz yaşlarda tanışmış. Şimdi içinizde 58-62 yaş o zamanlara göre normaldi nasıl da bu kadar abartıyorsun diyecekler olabilir. Öyle demeyin a dostlar her ölüm erken ölümdür ve benim için hepsi erkenden veda etmişti bu sahneye. Karşıt kalın bir ses duydum ansızın “hepimiz ölecek yaştayız.” Bu söz karşısında kendi iç dünyama takılıp düşüyorum. Sanki bir gerçek yüzüme acımasızca vuruluyor. 


Dipnot: Yukarda bütün sayıp sevdiğim kişileri sıralayıp sizi sıkmamak için saymadıklarımdan alıntılar yaparak (hangi birinden yapacaksam artık) onları da hayat oyunuma dahil edip sizin aracılığınızla bir kere daha anmış olacağım/ olacağız.


Hepsinin (şiirini romanını) (yazısını çizisini) okuduğumda ortak temalarının genelde sevdaya dair şeyler ve yalnızlıktan acı çeken şeyler olduğunu gözlemledim. ’İçinizden birisi sadece görmek istediğini görmüşsün deyip şiddetle itiraz ediyor.’ Acaba ömürlerini kısaltan şey bu mudur? Neden çoğunlukla bu konularda yazdılar da güneş, bahar kokan eserler yazmadılar. Gerçi siz de dersiniz ki mutlu şiir mi olur? Kim okur mutlu mesut şiiri romanı? Bu hayatta bizde Selim Işık gibi tutunamıyoruz o yüzden buradayız, mutlu adamın edebiyatla yazı çiziyle ne işi var kardeşim. Bu düşünceler karşısında okuyucuma hak vermemek elde değil. Yoksa bunlar sadece benim mi düşüncelerim? Sizin adınıza yanlış mı düşünüyorum? Size söz hakkı tanımalı mıyım ey okuyucum.


Bunları yazıp, düşünürken bile yoruluyor, tükeniyorum. Ey sen var olmak için bunları okuyan okuyucu bil ki senin var olman için ben hece hece tükeniyorum. Sense benim tükenişlerimden doğuyorsun.


Büyük yazarlar da durum nasıldı acaba? Örneğin Didem Madak ''Ahlar Ağacı''nı yazarken hangi ruh halindeydi? Ya da Ahmet Arif, Leyla'nın evleneceğini duyduktan sonraki mektuplarını nasıl yazdı? Nasıl sürdürebildi? Ben bunları okuyup, düşünürken bile kalbime ani bir ağrı saplanıyor. Ağrı durmadan ağrı durmadan ağrı durmadan. Ama Madak bir şiirinde “Ben bu şiiri kusarak yazdım.” diyordu. Demek ki o da acı hissetmiş hatta daha da ileri gidersek o da mı fazla şiirden öldü? Biliriz ki kılıç çeken kılıçla ölür.


Zaman zaman yazmayı bırakmayı düşünüyorum. Sağlığıma zararlı beni tüketiyor törpülüyor. Ama ben yazmayı bırakırsam…


Dünyaya çarpan yürek onmaz.