Dökülüyor zerrelerimden titreşimleri heyecanımın. Korkuya bulaşmış bir cesaret, neresinden bakarsan esaret. Hazza duyulan bağımlılık ürkütüyor ruhumu. Coşma diyorum. Coşası varsa ne yapmalı? Durup dururken gelen ağlama atakları, sessiz saatler, tavana bakma seansları, iç çekişler, kafaya dikişler, mideyi doldurmalar bitti mi şimdi? Aydınlığı görüyor muyum sahiden? Aslında bunu umut etmemiştim. Seni arkamda bırakmak istememiştim. Beraber yol alalım diye seni çok beklemiştim. Ama ben karanlıktan korkarım, söylemiştim. Şimdi içimde yeni doğmuş bir ruhun telaşını taşıyorum. Çok taze çok narin biliyorum. Ama korktuğum incinmek değil. Korkum beklemek, yaşamamak üzerine. Uyuyup uyandığım günleri geride bırakıp yaşadığım 3-5 dakikayı tercih ediyorum artık. Aslında hazza duyulan açlık bitmedi. İştah kapanmadı. Sadece artık doldurduğum midem değil. Seni sevmenin masumiyetini görüyor musun? Senden vazgeçmemek için kendimi bile harcamışım. Ama bu son kurşunumdu. Kendimden başka neyim var ki? Şimdi sessizliğin içinde bıraktım seni. Usul usul uzaklaştım. Canım yanıyor mu? Yanıyor. Ama kocaman bir kadın gibi olgunlukla karşıladım. Kış bitmeli bahar gelmeli çiçekler açmalı. Üzgünüm, hayal ettiğim bu değildi. Ama beni kendimi sevilemez bi hale getirdiğin için çok da kızgınım. Depozitosu ödenmemiş bir daire gibi kaldı içim öyle harabe öyle ziyan. Çok güzel kelebeklerim vardı, sevinçlerim, inançlarım, hayallerim. Artık güvenmeyeceğim. Kimseyi sahiden sevemeyeceğim. Yerine hep başka şeyler koyacağım. Üzgünüm. Artık burada olmayacağım.