66 milyon yıl önce o asteroit dünyaya çarpıp dinozorların neslini bitirmemiş olsaydı, şu an BuBi' Sanat'a girip bu yazıyı okuyamazdınız. Çünkü ne ben doğabilirdim ne de sizin bu siteye girmenize imkan tanıyan telefon ve bilgisayarlar üretilebilirdi.


Sakın kader deyip geçmeyin, gerçekten de kaderin üstünde bir kader var mıdır, sorusuna cevap arayabilmek için buradasınız. Yaşamlarımız boyunca o kadar az bir kader bilincinde yaşıyoruz ki benim bu yazıyı yazdığım şimdiki anım ve sizin bu yazıyı okuduğunuz şimdiki anı oluşturan bu zaman dilimlerine nasıl geldik diye hiç sorgulamıyoruz.


Yunan mitolojisindeki Moira'lar tam bu soruya cevap vermek için düşünülmüş şeyler aslında. Onların adları şunlar: Klotho, Lakhesis ve Atropos. Hani şu God of War oyununda Kratos'un üç kader Tanrıçasını da öldürüp kendi kaderini eline aldığı kısımlar var ya, hah işte o Tanrıçalar bunlar. Peki kimmiş bu Tanrıçalar? Onu Hesiodos'tan öğreniyoruz:


"Ve Moiralar, yaşama paylarımızı düzenleyenler:

Klotho, Lakhesis, Atropos Tanrıçalar

Ki bilge büyük üstünlük vermiştir onlara,

Ki onlar verir yalnız insanlara

Mutlu ya da mutsuz yaşama paylarını."

[Theogonia, s. 39]


İşin ilginci de şu ki bu Tanrıçalar bizim Türkiye'de tanıdığımız Ören Bayan gibi değiller, çünkü onlar üç adet. Ayrıca kader kelimesinin Arapça etimolojisinde kelime kökeni "ka-de-ra" yani ölçmek, değer biçmek ve pay anlamlarına geliyorken bunun benzer bir karşılığını uzun zaman önce Hesiodos'ta görmek insanın yüzünde küçük bir gülümseme oluşmasına sebep oluyor. Şimdi İlyada'ya geçelim.


İlyada öyle bir kitaptır ki savaşan insanların kaderi Zeus'a, Zeus'un da bu insanların kaderini belirleyebilmesi kader Tanrıçalarına bağlıdır. Hatta Zeus gerek oğlu olan Sarpedon'un ölümünde gerekse de Akhilleus'in savaşa Patroklos için katılmasında kaderi engelleyemediğini belirtmiştir. Yani Yunan mitolojisinde kesinlikle kaderin üstünde bir kader daha var gibi görünüyor arkadaşlar.


Antik Çağ filozoflarından Plotinus'un vardığı görüş aslında Yunan mitolojisindeki bütün inanışlara diss atacak nitelikte. Çünkü Plotinus, ruhun varlığı ve iradenin özgürlüğünü savunmasıyla tanınan, herkesin sadece kendi eylemlerinden sorumlu tutulduğu bir kader inanışına sahip. Yani Plotinus, Troya Savaşı'nda savaşanlardan biri olsaydı çok yüksek ihtimal hiç Zeus, Apollon, Hera, Hermes falan umursamayıp 'eni vici vokke' falan yapardı Akhilleus ya da Hektor'a.


İslam inancında ise Plotinus'un dediği şeyin bir benzerini fakat içinde Allah'ın külli iradesinin dahil olduğu hali görüyoruz. İslam'da insanın kendi çabasının ve iradesinin yansıtıldığı bir ihtiyari kader ve sadece Allah'ın insanlar için belirlediği; onun saçının, doğacağı coğrafyanın, cinsiyetinin ve bunun gibi şeylerin olduğu bir ızdırari kader var. Hatta neredeyse bütün Müslümanların her gün dediği fakat anlamına pek de bakmadığı Fatiha Sûresi'nde, "İyyake nabudü ve iyyake nestain" derken tam olarak bu kader anlayışını doğrulamış oluyoruz. Çünkü "İyyake nestain" cümlesi "Senden yardım dileriz" demek olduğu için yardım dilemekle ihtiyari kaderi, senden yardım dilemekle de ızdırari kaderin varlığını doğrularız. Bingo!


Peki bunları niye anlattım? Çünkü kaderinizin farkında olun arkadaşlar. 'Yüzyıllık Yalnızlık' kitabındaki soyağaçlarından çok daha karışık soyağaçlarına sahip olabiliyoruz ve kim bilir bizden önce yaşamış atalarımız ne tür tehlikeler atlattı da biz bu yazıyı şu an BuBi' Sanat'tan okuyabilecek yetkinliğe sahip olabiliyoruz. O yüzden "Keşke hiç doğmasaydım!" cümlesi yerine "İyi ki doğmuşum!" cümlesi diyebilmek adına size bu anlattıklarıma bir cila niyetiyle Frank Capra'nın 'Şahane Hayat' filmini izlemenizi önerip anasayfalarınızdaki büyük resmi görme kursundan yavaşça çıkıyorum.


Kaderin üstünde bir kader var mıdır, bilinmez fakat inancımız ne olursa olsun kendi çabamızın ve irademizin yine kendi yolumuzu çiziyor olması su götürmez bir gerçek.


YAZAR: Oğuz Aktürk