Sen de anla artık. Başka yolu yok bunun. Yazıkmış, kılmış, tüymüş hepsi hesap edildi bunların ya. Her şeye hazırım diyorum sana. De ki iyilik ediyorsun, de ki sevap işliyorsun. Herkesin inandığı bir şey vardır bu... koduğumun hayatında. Benimkisi de sensin, ne yapayım? Geçen gece çocuk hastaydı. İlacı bitmiş, almak için dışarı çıktım. Sağa sola saldırıp, nöbetçi eczane arıyoruz. Birden durup dururken içim cız etti. Bir baktım gene aynı karın ağrısı, öyle özlemişim ki seni. Dönerken bir meyhane gördüm. Bir tek içeri girdiğimi hatırlıyorum. Bir de rakıya yumulduğumu. Arkasından en az dört cigaralık. Sonradan gözümü bir açtım, karşıdan karlı dağlar geçiyor. Bir daha açtım, başımda bir çocuk, kalk abi diyor Kars’a geldik. Otobüsten indim, yürümeye başladım. Dedim, Allah’ım nerdeyim ben? Burası neresi? Sonra güçbela burayı buldum. Kapının önünde durup, düşündüm. Dedim Bekir, bu kapı ahiret kapısı burası Sırat Köprüsü. Bu sefer de geçersen, bir daha geri dönemezsin.  İyi düşün, dedim. Düşündüm, düşündüm ama olmadı, dönemedim. Sonra, bak oğlum dedim kendi kendime “yolu yok çekeceksin. İsyan etmenin faydası yok! Kaderin böyle. Yol belli, eğ başını usul usul yürü şimdi.”