Haberin olmadan yaşanıp bitti her şey. Beni asıl üzen de bu.


Ben senin neler düşündüğünü, neler hissettiğini, neler söylediğini, neler yaptığını bilmeme rağmen senin, benim yaşadığım şeylerden bihaber olman... Bir bilseydin hislerimizin, düşüncelerimizin karşılıklı olduğunu.


Gerçi, bu imkansızlığın içinde tek bir kişinin her şeyin farkında olması ve bütün acıyı üstlenmesi en az yaralayıcı olandır. Ya sen de benim gibi acı çekseydin? O zaman katlanılmaz olurdu işte.


Bütün evrenin olumsuz sinyallerini gönderdiği bu birliktelik için daha ne kadar mücadele edebilirim ki? Peki, seni gördüğümde de bu soruyu bu kadar kolay sorabilecek miyim?


İmkansız oluşunu bilmeme rağmen nasıl olur da gönlümde kalmaya devam edebiliyorsun? Nasıl olur da hayallerimin başkahramanı olabiliyorsun? Sabahın ilk ışıklarında, uyku ile uyanıklık arasında nasıl da ilk düşündüğüm olabiliyorsun?


İmkansız oluşunu bilmeme rağmen ben hep seninle ilk kez karşılaşacağım günü bekliyorum. İlk kez göz göze geleceğimiz o anı merakla bekliyorum.


Seni hiç görmeden, seninle hiç konuşmadan nasıl da gönlüme girdin öyle? Sevmek değil bu. Hakkında anlatılanlar karşısında sana hayran kalmaktı bekli de... Gönlüme, aşık olduğum kişi olarak değil de, kaderimmişçesine düştün...