Murat Mahmutyazıcıoğlu’nun kaleme aldığı ve Hira Tekindor’un yönettiği “Toz” adlı oyunu uzun zamandır kovalıyordum ve nihayet gitme fırsatı yakaladım. Çok beğendiğim ve takdir ettiğim, sahnede tek başına devleşen ve harikalar yaratan Zerrin Tekindor’u, bir taburenin üzerinde 1960’tan günümüze, on karakteri ayrı ayrı ve kusursuz bir şekilde canlandırarak bir kadının varoluş hikayesini anlatırken buluyoruz. On ayrı karakter aynı bedende, aynı anda, 65 dakika içinde soluksuz işleniyor; sürekli değişen zaman ve mekân, bana sorarsanız izleyiciye asla kafa karışıklığı yaşatmadan su gibi ilerliyor.


1960’ların İstanbul’unda, üst sınıftan bir ailedeki çocuk Handan ve annesi Feri ile tanışıyoruz. Bir de baba karakteri var; Avukat Vedat Özkan sert, baskın ve disiplinli, yani klasik ataerkil toplumuna uygun bir karakter. Feri karakteri, kendisini ailesine adamış, güzel ve şık bir kadın. Ama bununla tezat bir şekilde hem tedirgin hem de yalnız. Ve oyunda bu yalnız kadının koca bir ömrünü, mücadelesini ve değişen İstanbul’u izliyoruz. Çocuk Handan’ın nasıl gün geçtikçe annesine benzediğini, aile içindeki fiziksel ve psikolojik şiddetin nasıl kendi hayatına da sirayet ettiğini, aralarda izlediğimiz metro sahnelerindeki yolculuğuyla şahit oluyoruz. Bu metro sahneleri Handan’ın hayat yolculuğunu temsil ediyor. Yanındaki yol arkadaşı Leyla, alt sınıftan ve kendisine hiç benzemeyen bir kadın. Bu sahneler ayrıca İstanbul’un taşlaşmış, makineleşmiş haline de bir eleştiri getiriyor.

 

Handan’ın bu yolculuğu, kafasının içinde olan babası, annesi, babaannesi, halası, kocası ve kızı ile yaşanılanları; ayrıca içinde yaşadığı hesaplaşmayı da gösteriyor.

 

Babasının isteğiyle halasının yanına taşınması, ilk özgürlüğünü tatması, ilk âşık oluşu, annesinin bir evliliğin içine hapsedildiğini düşünmesi ve ardından kendisinin de aynı evliliği yaşaması… Koşullar ne olursa olsun değişmeyen eril şiddete maruz kalan kadınların öyküsü “Toz”. Kadersel bir birleşim…


Bu trajedinin arasında var olan kara komedi de izleyicinin gözleri dolu doluyken yüzüne ansızın acı bir gülümseme belirmesine sebebiyet veriyor. Dönemler geçiyor; darbe, sokağa çıkma yasakları, sıkı yönetimler ve bu dönemin içine sıkışmış kariyer peşinde koşan ama aşkının kurbanı olan yalnız bir kadın.

 

“Toz” isminin de bu oyun için en doğru başlık olduğunu düşünüyorum. Tozlanan perdenin sürekli dile getirilmesi ve temizlenmesi gerektiği düşüncesi; İstanbul’un taşlaşması, inşaat gürültülerinden meydana gelen toz bulutları… Aslında anne ve kızının içinde kalan ve dönem ne olursa olsun silinmeyen derin izlerin bir metaforu olarak kullanılmış. Oyun sonlarına doğru Handan’ın işe gitmek istememesi ve Feri’nin tozlanan perdeyi “Sonra temizlerim.” demesi, onlara dayatılan görevlere karşı bir isyan niteliğindeydi.

 

İzleyici her dönemde, karakterde, ışık ve seste kendinden bir parça buluyor gibi. Öyle tek nefeste ve göz kırpmadan ilerliyor ki oyun, eleştirecek herhangi bir nokta bulamadım. Hikayesiyle yazarına, sahne teknikleriyle yönetenine ve en önemlisi tek başına dev bir kadroyu canlandırmasıyla oyuncusu Zerrin Tekindor’a hayranlık duyduğum ve her saniyesinden keyif aldığım bir oyun.