Gecesinde yağmur çiselemiş

Bir güz sabahı...


Tüm beton yığınlarının arasında

Toprak, inatla tütüyor burunlarda

Serçeler, mırıltılarıma icabet ederken

Köpeklerin ulumaları eşliğinde

Sabah ezanı çok geçmedi okunanı


Işıyan gün ışığında

Tütünden sararmış parmaklarım ve ben

Kalem tutar bir elim diğeri geçim derdinde

Yürüyoruz istasyona doğru

Uykulu gözler, kamaşırken

Tüm şehir derin uykuda

Daha vakit, henüz çok erken


Gözler uykulu

Kasketli başlar öfkeli

Örtülü anaların her yanında bir çocuk

Rayların titreyişi, on para eder mi

Şu gönüllerin sızısı varken


Kesilir biletler, kesilir umutlar

Tam umut kesildi derken

Bekleyiş biter, kalkar tren vakti gelince

Uyandırır haneleri derin uykudan

Ben yazı yazarım

Belki birkaçı, uyanır diye derin gafletten


Geçer oturur, kurulurum yerime

Yol biter dert bitmez

Cigara biter, dertliyken gün bitmez

Biner yolcular durulan her durakta

İner yolcular varılan her ocakta


Taş atar çocuklar trenin camlarına

Kimine eğlencedir bu acıklı oyun sahnesi

Eylemdir kimisine de, dışa vurur fikrini

Ancak sorsan neden atıyorsun diye

Adamakıllı bir cevap da alınmaz


Yolda nice güzellikler görülür

Bağlar, tarlalar...

Çiçekler, böcekler...

Nice ve nece lisanlar çalınır kulaklara

Zazaca, Kürtçe, Türkçe...

Kim bilir daha nece...

Bakarsın yüzlerine

Kanlı canlı birer insan görürsün

Şu fikirleri kutuplaştırmasa

Hepsini hürmetkâr, hümanist

İnsanca, pek insanca bulursun


Yol biter ansızın

Kıpırtılar, kıpranışlar

Ve kıvranışlar başlar aniden

Hiç can sıkılır mı bu cümbüşün içinde

Herkes kavuşur

Eşine, dostuna ya da sevdiğine

Beni şehrin surları bekler

Tarihî ve tehlikeli bir davet ile

Kucaklar kadim şehir bağrına

Hoş geldin dercesine

İster Amed de bana ister Diyarbakır

Hoş geldin ey insan!

Sana da yer açtım üzülme boşuna

Çünkü ben,

Bana yüklediklerinizden münezzehim

Çünkü ben,

Medeniyet beşiği, Doğu'nun kadim şehriyim